- Çokbilgi.com - https://www.cokbilgi.com -

Türk Tarihinin Kaynakları ve Bakış Açıları

türk tarihine bakış açılarıKültür varlığını oluşturan evrensel kurum ve değişkenlerin her toplumda özgün biçim ve sentezler yarattığı gerçeğini gördükten sonra, «kültürümüzün tarihi kaynakları ile gelişmesi» sorusuna gelmiş bulunuyoruz.

Kültür tarihinin evrimi açısından, çağdaş Türk Toplumunun tarımcılık-hayvancılık aşamasından sanayileşme-kentleşme aşamasına geçmekte yani sanayi devrimimi yaşamakta bulunduğu söylenebilir. Gerçekten de bundan sadece 50 yıl Önce, % 85’i köylü ve % 15’i kentli (kasabalı) olan toplumumuzun yarı nüfusu bugün kentleşmiş (kentlerde yaşar olmuş); 1945-1975 yılları ara-sında, ortalama ömür beklentisi 38’den 59’a yükselmiştir.

Kadınlarımız erkeklerden (ortalama dört yıl) uzun yaşıyor ki, İslam ülkeleri arasında bu düzeye gelmiş ilk ve tek ülkeyiz. Altmış yıl önce kentlerimizde toplam 2-2,5 milyon kişi varken, bugün 22-23 milyon kişi yaşıyor. Ayrıca birkaç milyon vatandaşımız da geçimlerini yurtdışında kazanmakla kalmıyor, tasarruf ettikleri dövizlerle dış ticaret açığımızın önemli bir bölümünü kapatıyor.

Bu durum, Kuzeybatı Avrupa’ya göre en az 100 yü gecikmiş görünmekle birlikte Dünya Kültür Tarihi’nin görüp kaydetmediği ölçüde, hızlı ve köklü bir değişim tablosudur. Avrupa bu geçişi 50 yılda değil en az 50-200 yılda yaşamıştır. Toplumumuz, bu yüksek ivmenin kaçınılmaz bunalımlarım, sancılarını, sıkıntılarım yaşamaktadır. Evrim yolundaki yerimiz ve hızımız böyledir. Ancak, buraya nereden geldiğimiz, bugünkü yerimiz, konum ve duru-mumuz kadar önemli bir konudur.

Kültürümüzün tarihi kaynakları konusundaki çeşitli ve çelişik görüşler başlıca beş ana başlık altında toplanabilir: Anadolucu, Orta Asyacı, Türk-İslamcı, Batıcı ve Kültür Sentezci (bilimsel) görüşler olmak üzere. Bu görüşler aşağıda kısaca açıklanmaktadır:

Anadolucu Tarih (Kültür) Görüşü

türk süvarileriUygarlığın beşiği sayılan Anadolu, tarih (yazı) öncesinden beri çok çeşitli kültür ve uygarlıklara sahne olmuştur. Hititler, Urartular, Frikler, tyonyalılar, Romalılar, Bizanslılar, Selçuklu Osmanlı ve Cumhuriyetçi Türkler yanında, Makedonyalılar, Persler, Haçlılar ve Moğollar da bir dönem Anadolu yarımadasına egemen olmuşlar ve kültürünü etkilemişlerdir.

Yarımada XV. yy.’ın sonuna kadar Batı ile Doğu arasındaki «ipek Yolusnun köprübaşı olmuştur. Türkler bu sahneye en son gelen kültür dalgasıdır. VTII-IX. yy.’da başlayan göç hareketi. XI. yy.’da askeri zaferleri XII-XriT. yy.’larda örgütlenme dehası ve XIV-XV. yy.’larda ise dili (yani kültür üstünlüğü) ile Anadolu’ya egemen olmuştur.

Ancak göçebe ve göçmen Türk boyları, kendileri için boşaltılmış bir Anayurt bulmadılar. Türkler bir yandan Anadolu’yu Türkleştirirken, öte yandan Anadolu’da yaşayan kültür katmanlarının mirasçısı, yani kendileri Anadolulu oldular. Türkiye’nin Kültür Tarihi, Anadolu’daki sürekli kültürleşmelerin (s. 113) tarihidir. Kültür kaynaklarımızı Anadolu’ da arayan ve bulan bir tarih tezi için Ohri (1977)’nin Yurdumuzun Öyküsü’ne bkz.

Orta Asyacı Tarih (Kültür) Görüşü

Anadolu’da çeşitli ve zengin kültür katmanlarının birikimi hâlâ yaşamakla birlikte, bu sahneye en son gelen Türkler, askeri-siyasi güçleri (Malazgirt 1071), doğulu kültürleri ve anadilleriyle yarımadaya –yalnız egemen değil– sahip de olmuşlardır. Aralarında hayvancılıkla uğraşan Türkmenler bulunsa bile, Anadolu’ya gelen Türk boylan tümüyle göçebe değildiler.

Türkistan’da Kazan’da, Hazar’da, Turan’da, Orhun’da, hayvancılıktan yerleşik tarıma geçmiş, Müslümanlığı kabul ederek ileri bir kültür düzeyine ulaşmış bulunuyorlardı. Esasen, bu yüksek kültür düzeyinden dolayı Türkler, Anadolu yerlisince özümsenmemiş, tersine Anadolu’ya egemen olmuşlardır. Öyleyse kültürümüzün tarihi kaynakları, Anadolu’da değil, Orta Asya’dadır.



Türk-İslam Sentezci Tarih (Kültür) Görüşü

Görünüşte Türk-îslam kültür sentezini savunan tarihçilere göre, Orta Asya’dan “Küçük Asya“ya göçeden Türk Boyları, Anadolu’ya ulaşmadan önce Hazar çevresindeki yerleşme ko-naklarında İslam dininin etkisi altına girmiş ve Müslüman olmaya başlamışlardı. Öyleyse Malazgirt (1071) zaferiyle Anadolu’ya egemen olan Türk, Asyalı (Şaman) Türk değil, Türk-îslam (Müslüman) sentezi idi.

Öyleyse, kültür kaynaklarımız, Orta ya da Küçük Asya’nın göçen kültür dalgalarında değil, îslamın yaşayan kültür kaynaklarında aranmalıdır. Bu tezin kimi yandaşları Türk-îslam sentezinde İslama öncelik ve üstünlük tanıyorlar; Osmanlı Devleti gibi, çeşitli milletlerin İslam Devleti ve Halife Bayrağı altında toplanmasını (Cihan Hakimiyeti’ni) düşünüyorlar.

Batıcı Tarih Görüşü

Tarihi kökleri Asya’da ve İslam’da olsa büe, Türklerin gözü-gönlü hep Batı’da, Batı’ya doğru olmuştur. Haçlılarla sava-şırken Batı’yı tanımışlar. Akdeniz, Ege ve Bizans kıyılarındaki (Levanten) kentlerde Batı kültürünün etkisi altında kalmışlardır. Esasen üzerinde yaşadıkları Anadolu yarımadası da, Batı’nın (lyonyalı-Romalı-Hıristiyan) kültür kaynağım oluşturuyordu. Selçuklu ve Osmanlı’nın Anadolu’da bulduğu kültür mirası, Batı’nın lyon-Roma mirasıyla ortaktır.

Türklerin sahip çıktığı ve temsil ettiği İslam, aslında, bir Doğu ya da Güney dini değil, Batı’yı Batı yapan, Yahudi-Hıristiyan geleneğinin devamıdır. Öyleyse çağdaş Türk toplumu, Batı’nın kültür kaynakları üzerinde yerleşmiş, yeşermiş ve kök-salıp gelişmiş ‘bir kültür sentezidir. Türk toplumunun tarih kaynaklan –Doğu (Asya)’da, Güney (İslam)’de, Anadolu’ da değil– Batı’dadır. Kültürel kaynaklarımızı, Batı’da, (Batı’yı besleyen Anadolu’da) aramalıyız. Bu ilkede, Batıcılarla Anadolucular birbirine son derece yaklaşmaktadır. (Bu tarih tezi için, Halikarnas Balıkçısı’nın, S. Eyüboğlu ile A. Erhat’ın eserlerine bkz.).

Kültür Tarihinin Sentezi

Yukarda kısaca özetlenen dört tarih görüşünden her birinin gerçeklik payı taşıdığını kabul eden uzlaştırıcı bir tez daha vardır ki buna «Kültür (tarihinin) Sentezi» görüşü diyebiliriz. Bu tezin yandaşlarına göre, söz konusu tarih tezlerinin hepsi hem doğru, hem eksiktir. Tarihi gerçek, hepsini içine alıp yaşatacak kadar engin ve zengindir. Öyle ki, yasayan Anadolu, Türkmenler, İslamın yaygınlığı, Türkçe’nin egemenliği, en az 1.000 yıldır sürüp giden Batı etkisi, tartışılması bile mümkün olmayan tarihi gerçeklerdir.

Öyleyse, kültürümüzün tarihi kaynaklarını yalnız zaman-mekân boyutlarında, bu boyutlarda yaşanmış ve yaşanmakta olan kültür olaylarında aramalıyız. Ana sorun, yukarda sözü edilen tarih görüşlerinden hangisinin daha «geçerli» olduğu değil, herbirinin tek başına ne kadar ağırlıklı olduğudur. 1983’de İstanbul’da düzenlenen ve Dünya bilim, kültür ve sanat çevrelerinin hayranlığını çeken “Anadolu Medeniyetleri Sergisi” işte böyle bir sentezei görüşten kaynaklanıyordu sanırım.

Bir insanbilimci ve kültür tarihi öğrencisi olarak, bu son görüşe yakın ya da yatkın olduğum izlenimini vermişsem, doğrudur. Bu sentezei görüşten yana olduğumu söylemeden geçmemeliyim.

Atatürk‘ümüzün Türk Tarih görüşü de temelde kültür sentezciydi ama ne yazık ki çoğu öteki görüşlere alet edilmiştir. Anadolu Türklerinin kültür serüvenine son derece benzeyen bir kültür tarihî olgusu için Meksikalı ünlü ozan Octavio Paz’ın Yalnızlık Dolambacı çevirisine bakınız.

Bozkurt GÜVENÇ