- Çokbilgi.com - https://www.cokbilgi.com -

Türk Edebiyatında Hikaye / Öykü

hikaye, öyküToplumların ilk edebî ürünlerinin birtakım Önemli olayların anlatımı olan ve akılda kalıp etkili olması için nazım olarak söylenen destanlar olması anlatma ihtiyacının ne kadar temel bir olgu olduğunu gösterir. Türk edebiyatında da anlatma geleneği tören ritüelleri ve destanlarla başlamış, geçirilen medeniyet değişimlerine paralel olarak değişmiş ve zenginleşmiştir.

İslâm medeniyetine geçiş sırasında ortaya çıkan Dede Korkut Hikâyeleri ‘nden sonra Arap ve Fars edebiyatından beslenen Türk hikâyeciliği. Bin Bir Gece ve Bin Bir Gündüz Masalları ‘nı, Tûtinâme’y’ı, Kelile ve Dimne’yi tanımıştır. Dinî menkıbeler, kıssalar, meseller, masallar, esatir ve efsaneler, mesneviler, meddah ve âşık hikâyeleri bu anlatma geleneğinde farklı tür ve biçimlerdir. Türk edebiyatı 19. yüzyılda Batı medeniyetiyle karşılaştığında ardında böyle zengin bir hikâye birikimine sahipti. Ne var ki, bu birikim dinsel kaynaklı cemaat kültürünün, kapalı bir toplumun, farklı bir bilgi ve bakış açısı temelinde gelişen bir zihniyetin ürünüydü. Batı kültür ve edebiyatı benzer bir anlayışı Orta Çağ’in sonlarında terk etmeye başlamış, giderek dünyevileşmişti. Bireyin ortaya çıktığı Batı toplum yapısında, bilimsel ve teknolojik gelişmeler laik bir dünya görüşünü ve kültürünü oluşturmuştu. Buna bağlı olarak anlatma biçimleri değişmiş, farklı edebî türler ortaya çıkmıştı.



Batı edebiyatının Rönesans’tan bu yana geçirdiği köklü değişimlerin edebiyat alanına yansıması, modernitenin en önemli edebî türü olan roman ve onun paralelinde gelişen ve geleneksel hikâyeden farklı olan –bu nedenle de bizim “öykü” sözcüğüyle karşıladığımız– “nouvelle”dır. Tanzimat döneminde Batı edebiyatının etkisi altında gelişen Türk edebiyatının Batı’dan örnek aldığı yeni türlerin başında gelen roman ve öykünün temelde birleştiği nokta, pozitif bilimlerin ve akılcı felsefenin oluşturduğu dünya görüşüne dayanmalarıdır. Her ikisi de somut gerçekliği bireyin bakış açısından yansıtırlar.

Türk edebiyatında bu yeni anlayıştaki öyküye geçişte, 18. yüzyıl sonunda Muhayyelat-ı Aziz Efendi kitabı ilk adım olarak gösterilir. Binbir Gece Hikâyeleri ‘ni andıran bir tarzda yazılmış olmasına karşın İstanbul hayatıyla ilgili birkaç somut çizgiye ve yerel bazı motiflere sahip olmalarıyla bu kitaptaki hikâyeler eski gelenekten bir parça ayrılır. Eski hikâye geleneğiyle, halk hikâyeciliği ve Batılı hikâyecilik anlayışını bir araya getiren Emin Nihat Bey’in 1870-1875 yılları arasında yayımlanan Müsameretnâme (Gece Hikâyeleri) ile Ahmet Midhat Efendi’nin aynı yıllarda başladığı hikâye dizisi Lelâif-i Rivâyât bu geçiş döneminin ürünleridir.

Sami Paşazade Sezâî, Nâbizâde Nâzım ve Halit Ziya Uşaklıgil’le Türk edebiyatında Batılı hikâyeciliğin ilk evresi başlar. Ahmet Hikmet Müftüoğlu, daha çok romanlarıyla ön plana çıkan Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit Yalçın ve Hüseyin Rahmi Gürpınar’ı bu ilk evrede saymak mümkündür.

Türk edebiyatında, Öykücülüğü meslek edinmiş ve öykü türünü romanın gölgesinden çıkararak bağımsızlaştırmış olan yazar Ömer Seyfettin’dir. 20. yüzyılın ilk çeyreğinde, yalın dili ve Batılı öykü tekniğini kullanarak tamamen yerel ve özgün öyküler yazan Refik Halit Karay, Ömer Seyfettin ile modern Türk öykücülüğünün kurucularıdır. Romancılıkları dışında, öyküleriyle Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Halide Edip Adıvar ve Reşat Nuri Güntekin’i bu iki öykücünün çevresinde anmak gerekir.

Çağdaş Türk öyküsünün öncüsü Ömer Seyfettin’ den sonra, Türk öykücülüğünde yeni bir aşamayı gerçekleştiren Memduh Şevket Esendal’dır. Sait Faik Abasıyanık tarz olarak ona yaklaşmakla birlikte, daha coşkulu anlatımı ve duygusal tonu ile ondan ayrılır. Sabahatin Âli, toplumun ve bireyin sorunlarını ele alarak kendisinden sonra gelen toplumcu gerçekçi öykücülere öncülük etmiştir. Yine toplumcu gerçekçi çizgide bir yazar olan Sadri Ertem’in dışında, Mehmet Şeyda, Reşat Enis Aygen, İlhan Tarus, Ümran Nazif, Halikarnas Balıkçısı, Kemal Bilbaşar, Samim Kocagöz, Samet Ağaoğlu, Necip Fazıl Kısakürek, Bekir Sıtkı Kunt 1930-40 arası eser veren öykücülerdir.

1940-50 arası öykücüleri, öykü türünde olgunlaşma dönemini temsil ederler: Sabahattin Ali, Sait Faik Abasıyanık, Aziz Nesin, Kemal Tahir, Orhan Kemal, Ahmet Hamdi Tanpınar, Sabahattin Kudret Aksal, Necati Cumalı, Faik Baysal, Haldun Taner,Tarık Buğra, Rıfat İlgaz, Orhan Hançerlioğlu,Tahsin Yücel bu dönemin öykücüleridir.

1950-60 yıllan arasında öyküde bir yandan yenileşme eğilimleri yaşanırken, köy edebiyatı çerçevesinde ele alınabilecek köy ve köylünün sorunlarının konu edildiği öyküler yazılmıştır. Yaşar Kemal, Fakir Baykurt, Mehmet Başaran, Talip Apaydın, Osman Şahin, Muzaffer Buyrukçu, Hakkı Özkan, Zeyyat Selimoğlu, Tarık Dursun K., Nezihe Meriç, Orhan Duru, Bilge Karasu, Vüsat O. Bener, Naim Tirali, Demirtaş Ceyhun, Erdal Öz bu dönemin isimleridir.

1960-70 arası öykücüleri arasında Ferit Edgü, Adnan Özyalçıner, Leyla Erbil, Sevim Burak, Yusuf

Atılgan, Sevgi Soysal, Bekir Yıldız, Fürüzan, Tomris Uyar, Selim İleri, Necati Tosuner, Afet İlgaz, Dursun Akçam, Gülten Dayıoglu, Muzaffer İzgü, Yusuf Ziya Bahadırlı, Kerim Korcan, Nevzat Üstün’ü sayabiliriz.

1970’lerden sonraki öykücülerimiz arasında ise Adalet Ağaoğlu, Hulki Aktunç, Mustafa Kutlu, Nedim Gürsel, Nazlı Eray, İnci Aral, Ayla Kutlu, Erendiz Atasü, Hüseyin Akyüz, Sulhi Dölek, Cemil Kavukçu, Selçuk Baran, Oğuz Atay, Tezer Özlü, Pınar Kür, Murathan Mungan, İnci Aral, Güven Turan, Rasim Özdenören, Sevinç Çokum, Şevket Bulut, Kemal Ateş, Burhan Günel, Mahir Öztaş, Mehmet Zaman Saçlıoğlu, Ümit Kaftancıoğlu, Aysel Özakın, Necati Günör, Osman Şahin, Necati Tosuner, Ayfer Tunç, Hasan Ali Toptaş, Feyza Hepçilingirler, Sulhi Dölek, Hakan Şenocak’ın adlarını saymakla yetinelim.

“Hikaye / Öykü” sayfasına dön! «|