Rubailer Dîvân-ı Kebîr’de yer almasına rağmen ekseriyetle ayrı bir eser hâlinde toplanmıştır. Rubailerin bazıları Mevlânâ’ya ait, bazıları ise ona nispet edilmiştir. Bu eserlerde yüksek mânâlar, ince, derin mazmunlar görülür. Fikirlerin gidişi ile cümlelerin bağlılığının Mevlânâ ile tam bir ilgisi vardır. Bununla beraber, rubailerin Mesnevî ve gazellerin derecesine ulaşamadığı görülür.
Rubailerde bazen bir hikmet, bazen bir hakikat, bazen bir irşat, bazen de baştan başa bir güzellik gizlidir. Osmanlı döneminde ve İran’da da yayımlanan (Muhammed Bakır Şîrâzî, Rubâ’iyyât-i Mevlânâ Celâle ‘ddîn, Isfehân 1320) rubaileri, Abdülbaki Gölpınarlı (Rubailer, İstanbul 1964), M. Nuri Gençosman (Mevlânâ’nın Rubaileri III [Tam Metin/, İstanbul 1988) ve Şefik Can (Hz. Mevlânâ’nın Rubaileri III, İstanbul 1990-1991) Türkçeye tercüme etmişlerdir.
Şair ve çevirmen Kenan Sarıalioğlu’nun kaleminden, Farsçadan yaptığı Mevlâna Rubailer çevirisi kendi alanında önemli bir seçki… Bu eser, yetkin bir söyleyişle büyük tasavvuf düşünürü ve şairi Mevlâna’nın rubailerini Türkçede önemli bir zirveye taşıyor.
İlk yaratılışta, sen ben, hep birdik
Gizli açık, hep O’nda birleşirdik
Sevenlerin ayrı kalması haram
Yaratılmışların yasası: Birlik! Ey, Yüce Kitabın örneği insan!
Sende yansır bu âlemi yaratan
Her şey sensin, yer gök senin içinde
Sen kendinde ara, her ne ararsan!