Asıl adı Mehmed’dir. Defterhane kâtiplerinden Şevkî Mehmed Efendi’nin oğludur. Çocukluğundan itibaren zekâsı ile dikkat çeken Râgıb’ın eğitimine özen gösterilmiş, yaşı biraz ilerlediğinde babasının çalıştığı defterhane kaleminde memuriyete başlatılmış, bir süre sonra da Dîvân-ı Hümâyûn kâtipliğine atanmıştır. Bu arada Arapça ve Farsça’yı ilerleten Râgıb, şiire de ilgi duyuyor, İran şairlerinden Sâib-i Tebrîzî ve Şevket-i Buhârî’yi okuyarak onların şiirlerine nazireler yazıyordu.
İran ile 1722’de başlatılan savaş sırasında Revan Valisi Arifi Ahmed Paşa’nın yanına verilerek ilk defa idarî bir vazifeye atanmış oldu. Savaş sonunda İran ile yapılan sulh müzakerelerine Hekimoğlu Ali Paşa’nın yanında mühimme kâtibi olarak bulunduktan sonra 1724’te Revan defterdarlığına getirilmiştir. Bundan bir yıl kadar sonra İstanbul’a döndüyse de, kısa süre sonra Hemedan’ın timar ve zeametlerinin düzenlenmesi için Bağdat Valisi ve İran Seraskeri Ahmed Paşa’nın maiyetinde defteremini ve reisülküttap vekili olarak görevlendirildi; bu arada paşanın ilgi ve takdirini kazandı.
Nadir Şah’ın Bağdat’ı kuşatması sırasında şaha gönderilen heyet arasında yer alıp düşmanı oyalayarak şehrin kurtulmasını sağladı. Ardından İstanbul’a çağrılarak maliye tezkireciliğine atandı. 1736’da ordu ile Rus Seferi’ne çıkmak üzere hareket ettiyse de, o sırada İstanbul’a gelen İran elçileriyle görüşmeleri yürütmek üzere acele geri çağrılmıştır. Bu müzakerelerde zekâ ve becerisi ile dikkat çekerek 1737’de sadaret mektupçuluğuna getirildi. 1739’da Reisülküttâb Mustafa Efendi başkanlığında Rusya ile görüşmelerde bulunmak için Avusturya’ya gönderildi.
Belgrat’ın ve Ada Kalesi’nin fethinde de bulunan Râgıb, daha sonra Mustafa Efendi’nin yerine reisülküttap olarak atanarak Osmanlı Devleti’nin diplomatik müzakerelerinde önemli hizmetler vermiştir. 1744’ten sonra dört yıl kadar bulunacağı Mısır valiliğine getirildikten sonra kısa aralıklarla Aydın muhassıllı-ğı, Sayda, Halep ve Bahir Mustafa Paşa’nın kendisini padişaha övmesi sonucu Şam valiliğine atanmıştır. Ancak Sultan III. Osman kısa bir süre sonra hakkında çok övgülü sözler duyduğu Râgıb Paşa’yı 10 Receb 1170/20 Mart 1757’de sadrazamlığa getirmiştir.
Üç dört ayda bir sadrazam değiştirmeyi alışkanlık hâline getiren Sultan III. Osman’a karşı çok zekice bir tutum takınarak hizmetini sürdüren paşa, öncelikle çalışmasına engel oluşturacak kimseleri birer birer saraydan ve İstanbul’dan uzaklaştırmıştır. Hasımlarının entrikalarına rağmen 16 Safer 1171/30 Ekim 1757’de tahta çıkan III. Mustafa zamanında da hizmetlerini sürdürmüştür. Paşayı her geçen gün daha da takdir eden padişahın, kız kardeşi Saliha Sultan’ı kendisine nikâhlamasıyla yeri daha da güçlendi. Altı yıldan fazla sadarette kalan paşa, o devir tıp dilinde “dâimü’l-harâre” ve halk arasında “dolab” denen hastalıktan kurtulamayarak 24 Ramazan 1176/8 Nisan 1763’te vefat etmiştir.
Üstlendiği her işten başarıyla çıkan ve bu özelliğiyle XVIII. yüzyılın en büyük devlet adamlarından sayılan Râgıb Paşa, aynı zamanda şiir sanatında da Nedîm ve Şeyh Gâlib gibi o devrin en büyük üstatları arasında kabul edilmiştir. “Nâbî mektebi” olarak adlandırılan, görgü, bilgi ve düşünce unsurlarını didaktik bir yaklaşımla hikmet oluşturmak üzere aktarma amaçlı şiirler yazma geleneğinin, kendine has üslubuyla XVIII. yüzyıldaki en büyük temsilcisidir. Olaylara hikmet gözüyle bakan Râgıb Paşa, bunları tasannudan uzak güçlü, sade ve pürüzsüz bir dille ifade etmeyi başarmıştır. Onun bazı beyitleri atasözü gibi günümüzde dahi dillerde dolaşır. Özellikle şiirlerinde deyim ve atasözlerine çokça Ver vermesi anlatımını daha da güçlendirmiştir.
Şiirlerinde ağırbaşlı bir devlet adamı ve bilge kişiliğin izleri hakimdir. Çağının modası olan Sebk-i Hindî’ye fazla rağbet göstermeyen paşanın eserleri, düşünceyi mazmunlar ardına gizlemek yerine doğrudan doğruya söylemeyi tercih eden bir anlayışın ürünüdür. Râ aşağı kalmayan bir beceriyle şiir söylemesi takdirle karşılanmalıdır. Fıtnat Hanım klâsik edebiyat bünyesinde eser veren bütün kadın şairlerden nazım tekniği açısından ustadır. Şiirleri, ifadesindeki akıcılık ve dil kusurlarının azlığı ile dikkat çeker. Dil oyunları yapmayı seven Fıtnat Hanım, 39 muamma ve 4 lügaz da kaleme almıştır.
Özellikle “cemre” ile ilgili olan lügaz şiiri çok meşhur olmuştur. Mazmunlar konusunda çeşitlilik göstermeyen şiirlerinde, mahallî görüntüler ve hayatın çeşitli hâllerini göstermek yerine eski şiirin etkisinde kalarak bu konulardan uzak durmuştur. Fıtnat Hanım’m divanı basılmıştır (Dîvân-ı Fıtnat, Bulak 1252; İstanbul 1264, 1286).