- Çokbilgi.com - https://www.cokbilgi.com -

Necati Bey

necati beyAhmed Paşa’dan sonra bu asırda yetişen en büyük şair Necâtî Bey’dir. Asıl adı îsâ, bir rivayete göre de, Nuh’tur. Latîfî onun Edirne’de Sâ’ilî namında bir şairin, Âşık Çelebi ise Edirneli bir kadının kölesi ve oğulluğu olduğunu bildirir. Bundan dolayı; babasının adı kaynaklarda Abdullah olarak zikredilmektedir. Dolayısıyla Necâtî’nin çocukluk ve gençlik yıllarının önemli bir kısmı bu şehir­de geçmiş bir devşirme veya yetim olduğu kuvvetli bir ihtimaldir. Latîfî ve de­desi Mîrî Çelebi’den rivayetle Kınalı-zâde Hasan Çelebi, onun Kastamonu’da şöhret bulduğunu öne sürerler.

Kastamonu’ya hangi sebeple gittiği bilinmeyen Necâtî Bey’in burada hattatlık ile uğraştığı ileri sürülmektedir. Necâtî Bey, Fâtih döneminde İstanbul’a gelerek sultana bir “şitâiyye” ve ardından gelen baharda da bir “bahâriyye” sunarak Fâtih’in hayranlığını kazanmış ve ona divan kâtibi ol­muştur. Necâtî Bey’in asıl şöhret kazandığı ve takdir gördüğü dönem II. Bâyezîd dönemine rastlar. Bizzat Sultan Bâyezîd tarafından korunan şair, sultana 8 kasîde sunmuştur. Necâtî Bey, daha sonra Şehzade Cem‘in yerine Karaman vali­liğine getirilen Bâyezîd’in büyük oğlu Abdullah’ın yanına divan kâtibi olarak Konya’ya gönderilmiş, onun 1483’te ölümü üzerine ardından yazdığı yedi bentlik mersiye ile ona olan bağlılığının samimiyetini göstermiştir.

Necâtî, İstan­bul’da yüksek devlet mensuplarına kasîdeler sunarak geçen yaklaşık yirmi yıllık bir zamandan sonra, 1504’te Manisa sancağına çıkarılan Şehzade Mahmud’un yanına nişancı olarak gönderildi. Kendisinin “beğ“lik sıfatını bu vazifesinden do­layı kazandığı tahmin edilmektedir. O güne kadar hayatı sıkıntı ile geçtiği anla­şılan şair, bu vazife ile kısmen refaha kavuştu. Şehzadenin maiyetinde zamanın önde gelen şairlerinden Tâli’î defterdar, Sun’î ve Şevkî ise divan kâtibi idiler. Şâ­irin bu şehzadeye yazılmış yedi kasîdesi ve 1507’de ölümü üzerine kaleme aldı­ğı yedi bentlik mersiyesinden, onun himayesinden çok memnun kaldığı anlaşıl­maktadır.



Necâtî Bey bu yıllarda şehzadenin emriyle Gazâlî’nin Kîmyâ-yı Sa’âdet’ini Avnî’nin Câmi’u’l-hikâyât’mı tercüme etti ve bir Leylâ vii Mecnûn mesnevî-nazmetti. Âşık Çelebi’nin ifadesine göre; Kîmyâ-yı Sa’âdet’in şairin kendi el S|yla yazılmış nüshası şehzadenin kızlarının elinde olduğu hâlde, diğer iki daha o yıllarda kaybolmuştur. Sehî Bey çok nadir bulunan Gül ü Hüsrev ad-r kitabından, Latifi ise ona izafe edilen Gül ü Sabâ ve Mihr ü Mâlı adlı eserlerden bahseder; ancak bunların hiçbiri günümüze ulaşmamıştır.

Şâirin geri ka­lan ömrünü padişah tarafından kendisine bağlanan aylık bin akçe ile geçirip ken­disine teklif edilen mansıpları kabul etmediği ve 27 Mart 1509’da vefatına kadar Şeyh Vefa Meydanı’nda bulunan zaviye yakınındaki evinde yaşadığı bilinmekte­dir. Tezkire yazarı Sehî Bey’in onun mezar taşına “Gitdi Necâtî hay” tarihini dü­şürerek şairin şu beytiyle birlikte yazdırdığı bilinmektedir:

Bir seng-i dil firakına ölen Necâtîniin
Billahi mermer ile yapasız mezarın

Bu asrın önemli şairlerinden olan Necâtî Bey, kasidelerinden ziyâde âşıka­ne, sade ve samimi gazelleri ve II. Bâyezîd’in şehzadeleri olan Abdullah ile Mahmûd için yazdığı mersiyeleri ile tanınmıştır. Necâtî Bey, klâsik şiire hakiki şiir edasını veren ilk büyük şairlerden olup, ünü her tarafa yayılmış ve devrin ileri gelen şairleri tarafından üstat olarak tanınıp hürmet görmüştür.

Necâtî Bey‘in atasözleri, deyimler ve halk tabirlerine olan düşkünlüğü ve onları şiirde kullan­makta gösterdiği başarı, onun edebî kişiliğinin en göze çarpan yanlarından biri, belki de en belirginidir. Osmanlı şairleri arasında Safî mahlasıyla şiirler yazan Yıldırım Bâyezîd’in veziri Kasım Paşa ile başlayan şiirde atasözü ve deyimleri kullanmak, Necâtî Bey’de doruğa ulaşmıştır. Hakkında bilgi veren kaynakların hemen hepsinin, onun, şiir dilinde atasözlerini anlatım aracı olarak kullanan es­ki şairlerimizin başında geldiği konusunda görüş birliği içerisinde olduğu görülmektedir.

Necâtî Bey’in gazellerine bakıldığında onların ekseriyetle lirik tarzda söy­lenmiş oldukları görülür. Âşıkane edalı gazellerin yanı sıra, şairin hayal tecrübe­sini ve dünya görüşünü ortaya koyan gazelleri; yahut beyitleri de sayıca az değil­dir. Gerek lirik, gerekse hakîmane tarzda söylediği beyitleri Necâtî Bey başarılı bir şekilde atasözleri ve benzeri sözlerle süslemiştir. Böylece şair, söyleyeceğini hem daha rahat açıklayıp daha inandırıcı hâle getirmiş, hem de okuyucuyu kısa yoldan ve etkili bir şekilde uyarmayı başarmıştır.

Necâtî Bey’in güzel ve ince hayallerle dolu şiirleri, kendinden önce gelen­lerin ve çağdaşlarının çoğunda olduğu gibi, Farsça şiirin tesiri yerine, kendi mü­şahedelerinin ve bunları ince bir şekilde işleyen şair ruhuyla zekâsının damgası­nı taşır. Latîfî, onun şiiriyle Osmanlı şairlerinin yüz suyu olduğunu. Âşık Çelebi de İran şairlerinin bizde, kendileri ayarında şair bulunmadığı yolunda kınayıp, lâf atarak yaralayıcı sözler söylemelerinden bizi Necâtî Bey’in kurtardığını ifade ederek, onu bizde, ilk orijinal şair olarak göstermiştir.

Devrindeki şairlerden başka, XVI. asırda yaşamış olanlar da Necâtî Bey’e büyük bir hayranlık beslemişlerdir. Şiirlerine, sağlığında olduğu gibi,ölümünden sonra da nazireler söylenmiştir. Kısaca ifade etmek gerekirse Necâtî Bey, dışa dönük, müşahede ve terkip kabiliyeti fevkalâde, dünya zevklerine mütemayildir. Özellikle Türkçe kelimeleri, tabirleri ve atasözlerini- bütün imkânlarıyla kul­lanan şairdir.

Necâtî Bey’in günümüze ulaşan yegâne eseri, Türkçe Dîvân ıû\r. Kaynak­ların katî malumat vermemesine rağmen; mukaddimeden anlaşıldığına göre, di­vanı Müeyyed-zâde’nin talebi üzerine Şehzade Mahmûd’un yanında bulundu­ğu devrede tertip olunduğu tahmin edilmektedir. Manzum-mensur bir dîbâce ile başlayan divanda 25 kasîde, 3 mersiye, 1 tercî-i bend, terkib-bend, 1 murabba, 1 tarih, 2 mesnevi,70 kıt’a, 10 müfred, 7 ferd, 3 matla, 2 rubaî ve 650 gazel bu­lunmaktadır. Farsça şiirleri de olan Necâtî Bey’in Türkçe Dîvân’ında Farsça 5 gazel, 1 kıt’a ve 3 tarih vardır.

Necâtî Bey Dîvânı’aı Ali Nihad Tarlan yeni harf­lerle yayımlamıştır (Necati Beg Dîvânı, İstanbul 1963,1997; Ankara 1992). Mehmed Çavuşoğlu divanın tahlilini (Necâtî Bey Divanı’mn Tahlili, İstanbul 2001), Ahmet Atillâ Şentürk ise Sultan Bâyezîd Methiyesi ile üç gazelinin şerhini neşretmiştir.

Kim Kimdir? sayfasına dön! «|