- Çokbilgi.com - https://www.cokbilgi.com -

Nabi

nabi, hayatı ve şiirleriAsıl adı Yûsuf olup babası Seyyid Mahmud oğlu Mustafa’dır. Soyca Ha­cı Gaffar-zâdeler’e mensup olan büyük dedesi Seyyid Muhammed Bakır ve onun da babası Şeyh Ahmed-i Nakşibendî’dir. Genç yaşlarında arzuhâlcilikle uğraşan şairin aynı zamanda iyi bir eğitim aldığı tahmin edilebilir. Bir mutasar­rıfın dikkatini çekerek 1076/1665’te yirmi dört yaşlarındayken IV. Mehmed’in saltanatı yıllarında İstanbul’a gönderilen Nâbî, Musahib Mustafa Paşa’ya inti­sap ederek kısa zamanda ona dîvan kâtibi olmuştur.

Padişahın av gezintilerine paşanın maiyetinde katılan şair, 1082/1671’de Lehistan Seferi’nde bulunarak Kamaniçe’ nin fethi üzerine Fetih-name-i Kamaniçe’yi kaleme almıştır. Edirne’de 1086/1675’te tertiplenen muhteşem sünnet düğününde bulunarak Sûr-nâle’sini yazdı. Bir şiire sonra hacca gitmeye niyetlenen şaire, padişah tarafından olda rahat etmesi için bir ferman verildi. Hac dönüşünde Mustafa Paşa’ya ket’üda olan şair, Tuhfetü’l-Harameyn adlı eserini bu devrede kaleme almıştır. Pa­lın 1685’te kaptanıderyalıkla Mora’ya atanması sırasında onunla birlikte giden âbî, bu çok bağlı bulunduğu paşanın ani vefatı üzerine İstanbul’dan ayrılarak Halep’e gitmiş ve oraya yerleşmiştir.

Buradayken 1106/1694’te doğan oğlu ebulhayr için 1701’de Hayriyye adlı eserini nazmettiştir. Bu arada İstanbul’la ilişkisini gönderdiği şiir ve mektuplarıyla sürekli canlı tutmuştur.

Halep’te sakin bir hayat süren şairin huzuru Çorlulu Ali Paşa’nın 1670’li yıl sadarete getirilmesi ile bozulur; kendisine devletten bağlanan aylık kesilip evi deelinden alınır. Bu sıkıntılı devresi Baltacı Mehmed Paşa’nın Halep beylerbeyi olarak atanmasına kadar sürer. Nihayet paşanın sadarete getirilmesi ile şair de onunla ikinci defa İstanbul’a gelir; önce darphane eminliğine ve ardından başmukabelecilik ve mukabele-i süvarî mansıplarına getirilir. İstanbul’a geldiği yıllarıyaşı hayli ilerlemiş bulunan şair, nihayet iki yıl kadar sonra 3 Rebiilevvel 1124 / ı4 Nisan 1712’de vefat ederek Üsküdar Karacaahmet Mezarlığı’na defnedilmiştir.



Nâbî edebiyat tarihinde “hikemî tarz“da kaleme alınmış şiirlerin temsile’ olarak kabul edilir. Şiirlerinde okuyucusuna sürekli öğüt verip yol gösteren h’ tavır takınmıştır. Devletin tam bir gerileme süreci içinde bulunduğu, huzursuzluk, rüşvet, zulüm, hile ve riyakârlığın had safhaya vardığı böyle bir devrede sa irin bu yolu seçmesi bir tesadüf olmasa gerektir. Şevket-i Buhârî, Örfî ve Sâih-i Tebrizî gibi şairlerin de etkisinde kaldığı anlaşılan Nâbî, özellikle Sâib’in hikmet üzerine kurulu şiir anlayışının Türk edebiyatındaki temsilcisi olarak bilinir. Şiir­lerinde çok nadir rastlanan lirizm yerine, onda eşyaya ibret ile bakarak bundan bir hikmet çıkartma temayülü daima şiirin hedefini oluşturur.

Nâbî’nin Türkçe Dîvân’‘ı, Halep valisi Silahtar İbrahim Paşa’nın ısrarları ve eski müsveddelerin derlenip düzenlenmesine bizzat refakat etmesiyle vücuda gelmiş olup eski edebiyatın en hacimli dîvanları arasında yer alır. 29 kaside, 888 gazel, 1 terkib-bend, 5 tahmis, 156 tarih, 10 mesnevî, 114 kıt’a, 218 rubaî, 61 matla, 74 müfred, 186 muamma ve 30 lugaz bulunan Dîvân, Ali Fuat Bilkan ta­rafından yayımlanmıştır (Nâbî Dîvânı, 2 c, İstanbul 1997). Meserret Diriöz ise üze­rine tahlilî bir çalışma yapmıştır (Nâbî Divânı, İstanbul 1994). Ayrıca Abdülkadir Karahan (Nâhî, Ankara 1987) ve Ali Fuat Bilkan (Nâbî Hayatı-Sanatı-Eserleri, Anka­ra 1999) şiirlerinden seçmeler yayımlamışlardır.

Farsça yazdığı şiirlerini derledi­ği Dîvânçe-i Fârisî’sinden başka, Molla Câmî’nin manzum kırk hadisinin Türkçeye tercümesinden oluşan Hadîs-i Erba’în’i vardır. Nâbî’nin en meşhur eseri, 1113/1701’de oğlu Ebülhayr Mehmed için nazmettiği Hayriyye adlı mesnevisi­dir. Oğluna nasihat olarak yazdığı bu eseri, aslında bütün gençlere yol gösterici bir yapı arz etmekte ve bu amaçla yazıldığı anlaşılmaktadır (bk. Mesnevî). Hayr-âbâd adlı mesnevisi ise, Ferîdüddîn-i Attâr’dan kısmen tercüme olup, sonu hic­ran ve üzüntüyle biten mesnevîlerin aksine vuslatla biten bir eserdir (bk. Mesne­vî).

587 beyit tutarındaki Sûr-nâme’si Sultan Mehmed’in şehzadelerinin on beş gün süren sünnet düğünü eğlence ve etkinliklerini anlatan bir mesnevidir (bk. Mesnevî). Hac ziyaretinden 5 yıl kadar sonra kaleme aldığı Tuhfetü’l-Harameyn ve Veysî’nin Hz. Muhammed’in doğumundan Bedir gazvesine kadar yazdığı si­yerine ek olmak üzere kaleme aldığı Zeyl-i Siyer-i Veysî onun nesir eserlerinden­dir (bk. Mensur Eserler).

Kim Kimdir? sayfasına dön! «|