- Çokbilgi.com - https://www.cokbilgi.com -

Lehçebilim / Diyalektoloji

lehçebilim, diyalektolojiDünya dilleri konusu incelenirken, gerek başka dillerin, gerekse Türkçenin çeşitli lehçelerinden söz etmiştik. Yeryüzünde belli bir dili inceleyen filologlar olsun, dil denen kurumu bütün olaylarıyla ele alan, değişik tipleri üzerinde duran dilbilimciler olsun, Öteden beri, lehçe ve ağız adını verdiğimiz, dilin değişik biçimlerini türlü bakımlardan incelemekte­dir. Bu incelemeler, ayrı bir araştırma alanı olan ve özellikle sözcükbilim (lexicologie), adbilim (onomastiaue) ve tümüyle sesbilim dallarını yakın­dan ilgilendiren lehçebilim alanını ortaya koymuştur.

Değişme, dilin özünde var olan bir niteliktir. Bir dil nasıl, kendi içinde sürekli bir değişme içinde bulunuyorsa, bu dili konuşan toplumun bir öbeği de çeşitli nedenlerle değişik bölge ya da ülkelerde, kimi zaman da aynı ülke içinde, türlü nedenler ve etkilerle genel dilden ayrılmakta, başkalaşmaktadır. Bu başkalaşma kimi zaman o ölçüde büyük olur ki, lehçe dediğimiz birlikler, ayrı dillere dönüşür. Türkçenin Çuvaş, ve Yakut lehçelerinin yakın zamana kadar kimi dilcilerce Türkçeyle ilişkili ya da bu dilin lehçeleri içinde görülmemiş olması, bu nedenledir.

Önce, lehçe’nin (dialeete, dialect, Dialekt) tanımını yapalım: Lehçe, bir dilin değişik ülkelerde ve bölgelerde, yine aynı dilbirliğinden kimse­lerce konuşulan değişik biçimidir.

Bugün Anadolu’da tek bir lehçe konuşulur ki, biz buna Türkiye Türkçesi adını veriyoruz. Bölgesel, yöresel ayrımlar, aynı lehçe içinde, aşağıda değineceğimiz ağızlara aittir. Daha önce değindiğimiz ortak dil, yan dili kavramı hatırlanınca, Türk ortak dilinin ya da yazı dilinin, İstanbul ağzı üzerine kurulduğu kabu. odilir. Ancak Türkçe, Aayanın ve Avrupanın daha birçok ülkelerinde, değişik lehçeler halinde yaşamak­tadır. Rusya ve iran’daki Azeri lehçesi, Türkmen lehçesi, Kazak, Kırgız lehçesi, bunlara örnek gösterilebilir.

Başka diller için durum böyle değildir. Örneğin Almanya’da birbiri­ne çok yakın iki kentin ayrı lehçeler konuştukları görülebilir. Bunlar içinden, bir başka Alman lehçesinden çok, Hollandacaya yakın olanlar bile vardır. Suriye’den başlayarak güneye, Mısır’a, oradan Kuzey Akdenizin batısına ve Afrika içlerine, Arap Yarımadasına uzanan Arapça, değişik lehçeler halindedir. Fransa’da kuzeyden güneye inildikçe değişik lehçe­lerle karşılaşılır.

Hindistan’da değişik dil ailelerinden dillere rastlandığı gibi, aynı dilin birbirinden ayrı lehçeleriyle de karşılaşılır. Anlaşma zor­luğu gidermek için zaman zaman Ingilizceye baş vurulduğu görülür. Ağız (parter. Mundarı), aynı lehçe içinde, daha küçük yerleşim bölgelerine özgü olan ve daha küçük ayrımlara dayanan konuşma biçi­midir, örneğin Türkiye Türkçesinde, Anadolu’nun çeşitli yörelerinin konuşma biçimleri, ağız olarak nitelenebilir. Orta Anadolu ağızlan, An­kara ağzı, Sivas ağzı, Van ağzı gibi. Kimi dilciler lehp: kavramını “ağız ailesi” olarak tanımlarlar.



Diyalekyoloji çalışmaları, XIX. yüzyıl sonlarına doğru önem ka­zanmış, daha önce değindiğimiz A. Schleicher’in kuramından sonra, dil­lerin ve lehçelerin oluşumu konusunda çeşitli kuramlar ortaya konmuştur. özellikle Hint-Avrupa dil ve lehçelerinin oluşumunda görülen eği­limlerin saptanmasına, sesbilim açısından beliıen eğilimlerle bazı ses bilim yasalanmn saptanmasına çalışılmış, önemli ilerlemeler elde edil­miştir.

Geleneksel lehçebilim çalışmaları, bir lehçenin kollarının belirlen­mesine yöneliyor, artzamanh araştırmalara baş vuruyordu. XIX. yüz­yılın sonlarında Avrupada dil haritalarının, dil atlaslarının hazırlan­masına başlandı. Bu girişimlerin en eskisi, Almanya’da, 1876’da yayım­lanan Alman Dil Atlası (Deutsche Sprachatlas) adlı yapıttır. G. WENKER’in saptayarak okulu bulunan 40 bin kadar yere gönderdiği 40 kısa tümce, önemli şes ve biçim özellikler ini yansıtıyor, bunların değişik yer­lerdeki söyleyiş ayrımlarına dayanarak lehçeleri belirleyen haritalar elde ediliyordu.

J. GILLIERON ve öğrencisi E. EDMONT’un gerçekleş­tirdiği Fransız dil atlası ise 1902’den başlayarak haritalar halinde yayımlanmıştır. Bu girişim, özellik gösteren yerleşme merkezlerinin saptan­masından sonra, bu merkezlere gönderilen çok ayrıntılı anket sorularına alınan  yanıtlardan  yararlanılarak  sonuçlandırılmıştır.

Bu çalışmalar italya, Macaristan, Avusturya, Japonya gibi birçok ülkede de yürütülmüş, bugün de yürütülmektedir. Bugün yapısal dilbilim çalışmaları lehçebilime de yansımış, eşza­manlı incelemeler hem bir ülke içinde, hem de Akdeniz ülkeleri, Balkan ülkeleri gibi, yeryüzünün daha geniş bölgelerini kapsayacak bir çerçeve içinde ele alınmıştır. Lehçebilim çalışmaları, adbilim çalışmalarıyla birlikte ve aynı yöntemlerle yürütülmektedir. Merkezi Hollanda’da bula­nan bir kuruluş, Avrupa dil atlası üzerinde çalışmaktadır.

Dil coğrafyası (gtographie linguistique, linguistic geography, Sprach-geographie), sözcüklerin, seslerin, sözdiziminin belli bir alandaki değişikliklerinin incelenmesiyle bir dilin yaşamım, lehçelerin yayılı­şını aydınlatmaya yönelir. Bu dal, yerleşme tarihini, kültür tarihini, tarih sorunlarım aydınlatan bilgilerin, önemli ipuçlarının sağlanmasına yardımcı olur.

Bir dil haritası hazırlanırken başlıca, ses değişiklikle/i, dilbilgisi özellikle, sözdizimi ayrımları ve söz varlığı bakımından farklar ölçüt olarak alınır. Şimdiye kadar en çok, ses değişikliklerini temel alanlarla bir ülkedeki değişik adlandırmalara dayanan haritalar yapılmıştır.

Ses değişikliklerine dayanan bir harita yapmak üzere, örneğin Ana­dolu’da ekmek, domates ve buğday sözcüklerinden yararlanabiliriz. Bun­lardan birincisinin Anadolu’da /etmak/, /etmeh/, /etmeyh/, /epmek/, /epbeyh/, /ötmek/, ikincisinin /domat/, /domate/, /domata/, /do-nıas /, /domatis /, /domadız /; /tomat’, /tomatis /… gibi değişik söyle­nişleri vardır. Yazı dilindeki buğdayın ise halk ağızlarında /huğda/, /buyda/, /buyday/, /buyde/, /buydey/, /buydiy/, /boğda/ biçim­lerine rastlanır.

Bunlardan biri, örneğin buğday ele alınır; halk ağızların­dan toplanan gereçlere dayanılarak, değişik söyleyişler Anadolu harita­sında işaretlenir. Bu işaretleme sırasında her işaretin yanında, söyleyiş biçimi de gösterilir. Elde edilen noktalar içinden birbirine eşit olanlar birer çizgiyle birleştirilir. Bu işlem sonunda, birbirini çeviren, yer yer kesen çizgiler elde edilir. Bu çizgilere eşit dil çitgileri ya da dil çizgileri (lignes d’isoglosses, isoglottic lines, Isoglossen) adı verilir. Harita üzerinde yer yer yoğunlaşan bu çizgiler, kimi zaman şeritlere dönüşür. Lehçebilim uzmanları bu şeritleri genellikle lehçe sınırı olarak kabul ederler.

Bu tür haritalarda bir eylem çekiminin değişik söylenişleri (örne­ğin alıyorum ‘un /alıyom/, /alıyofl/, /ahyim, /ali:m/) olduğu gibi, sözdi-zimine ilişkin ayrımlar ve başka dilbilgisi olayları da ölçüt olarak alına­bilir.

Aynı yöntem, bir kavramın değişik yerlerdeki, başka başka karşı­lıklarından yararlanılarak da uygulanabilir, örneğin “çocuk” kavramı­nın Anadolu’daki /uşak/, /bebe/, /bala/, /balak/, /balaca/, /çağa/, /çarga/ gibi karşılıkları ya da “havuç” kavramını karşılayan /badul/, /bödük/, /adıyaman/, /kızılot/, /keşiı/, /pürçek/, ,’yerebatan/, /yere-geçen/, /çıkal/… gibi sözcükler temel olarak alınıp bunların kullanıh-şına göre ağızların yayılışı saptanabilir. Aşağıda, bu tür çalışmalardan, Almancada “kasap” kavramıyla ilgili, değişik adlandırmalara dayanıla­rak çizilmiş bir harita gösterilmiştir:

Öteden beri uygulanan bu yöntemler, bugün daha da geliştirilmiş, sözcükbilim, anlambilim ve adbilim çalışmalarının verileriyle destek­lenerek yeni yeni gerçeklerin ortaya konulmasını sağlamıştır. Ünlü Fran­sız dilbilimcisi P. GUIRAUD’nun Fransızcada kediyle ilgili sözcükler (chat, matou, chatte, chaton) üzerindeki çabşması, bunlara örnek gösteri­lebilir. PUTSCH-KE’nin yukarıda değindiğimiz yazısında, yapısal lehçebilim araştır­malarında, yeni ölçüt ve yöntemlere dayanılarak hazırlanmış haritalar yer almaktadır (Yöntemlerin ayrıntısı için bu yazıya baş vurulabilir).

Bizde dil coğrafyası ve haritacılığı alanında yeni yeni denemeler yapılmaktadır. Erzurum ili ağızları üzerinde hazırlanmış ve henüz basmamış olan ayrıntılı bir çalışma vardır (E. Gemalmaz’ın doktora tezi, Atatürk Üniversitesinde kabul edilmiştiı). özcan Başkan’ın Türkiye Köy adlan üzerine bir deneme (TDAY Belleten 1970, 237-251) adb çalışmasında, Anadolu’da kale, hisar, konak, hüyük sözcüklerinden olu­şan yer adlarıyla ilgili haritalar da verilmiş ve bunlarla ilgili inceleme sonuçlan açıklanmıştır.

XX. yüzyıl başlarının ünlü dilbilimcisi F. de SAUSSURE, lehçe­lerin farklılaşmasının nedenini dilin zaman içindeki değişmesine bağlamaktaydı. Bugünkü lehçebüim çalışmalarında incelenen olaylar sonucunda saptanan gerçekler şöylece özetlenebilir:

a. Lehçe ayrımları, en çok sözcük ve sesbilim alanında göıülmekte, buna karşılık büküm ve sözdiziminde pek az farka rastlanmaktadır. Anadolu ağızlan üzerine eğilecek olursak, bu yargıyı doğrulayan sonuç­larla karşılaşırız. Aynı sözcüğün ses bakımından Anadoluda kimi za­man 20-25 değişik biçimine rastlanmakta, sözcüklerin çekiminde bu sayı daha da artmaktadır. Aynı kavramı karşılayan değişik sözcükler de bu arada sayılabilir. Buna karşılık, sözdizimi açısından bütün ağız­lar birbirinden pek az ayrılır. Bu açıdan görülen farklar daha çok, kimi eylemlerin aldıkları değişik tümcelerde kendini gösterir.

b. Dilsel farklılaşmada toplumsal ve tarihi etkenler çok önem­lidir. Devlet gücü azaldığı zaman lehçe sayısının arttığı, güçlü bir dev­
let düzeninde ise azaldığı görülmektedir. Merkeziyetçi yönetimde leh­çeler birbirinden pek ayrılmazlar. Alman Birliğinden önceki, derebey­lik çağındaki sosyal durum, Almanyada lehçe sayısı bakımından aşırı­lığı doğurmuştur. Roma imparatorluğunun çöküşüyle birçok lehçe­ler, giderek Roman dillerine dönüşmüştür.

c. Coğrafi koşulların da eskiden beri, dil farklılaşmasında etkili olduğu kabul edilmektedir. Dağlık bölge ağızlan, düzlüklerdeki büyük gelişme akımlarına katılamamakta, bunlardan bağımsız olarak kendi doğal gelişmesiyle başbaşa kalmaktadırlar. Ulaşım olanaklannın sınırlı olduğu yerler, adalar, dil bakımından aynı özelliği gösterirler.

d. Günümüzde ulaşım ve haberleşme olanaklarının artan bir hızla çoğalması dil açısından köy ve şehir halkını birbirine çok yaklaştırmış, radyo, televizyon gibi etkili araçlar, ortak dilin yayılmasına, lehçe ve ağız farklarının azalmasına neden olmuştur.

Günümüz dilbilimcilerinden J. LYONS, XIX. yüzyılın önemli dilbi­lim çalışmalarından birinin, geçmişe ait yazılı metin ve anıtlardaki sözcük ve sözcük gruplarının biçim değişmeleriyle birlikte, değişme ola­yının incelenmesi olduğuna değinir. Bilgine göre, günümüz dil­biliminde temel görüşlerden biri, dilin ilk gerecinin yazı değil, ses olduğu­dur. Bugün bölgesel lehçeler, genel dilin bozulmuş ya da gelişmemiş birer biçimi olarak değil, genci dilden az çok bağımsız bir biçimde geliş­miş birlikler olarak görülmelidir.

Bölgesel lehçelerin incelenmesi sıra­sında, aynı dilin ya da komşu dillerin lehçeleri aracında kesin sınırların çizilmesinin olanaksızlığı ortaya çıkmaktadır. Siyasal sınırların sık değiş­tiği ya da ticaret ve ulaşım yollarının siyasal sınırlan kestiği yerlerde, bir dile bağlı olduğu sanılan bir lehçe, bir başka dilin lehçesine bağlanabilir. LYONS, bununla ilişkili olarak, bizim de yukarıda değindiğimiz bir gerçeği göstermekte, Hollanda-Al manya sınırının iki yanında. Alman yazı diline de yakın bulunan lehçelerin varlığını belirtmektedir.

ÇokBilgi.Com | AR-GE