- Çokbilgi.com - https://www.cokbilgi.com -

Karahanlılar’da Kültür ve Sanat

karahanlılarKarahanlılar, Asya’da kurulmuş ilk İslâm Türk devletidir. Bunlara İslâmlıktan önce, Türkistan Uygur Hanları, İlig Hanlar, Al-i Efrasyab gibi adlar verilirdi. Bu devleti kuran Karluk Türkleri olup, Çiğil ve Yağma Türkleri de bunlarla beraberdi. Karlukların yagbusu, bağlı olduğu Ötüken Uygur Hakanlığı 840’ta Kırgızlar tarafından dağıtılınca, kendisini Türk hakanı sayarak, Kara Han ünvanını aldı. Kaşgar-Yedi-Su arası asıl ülkeleri idi. IX. yüzyıl ortalarından, XIII. yüzyıl başlarına kadar (842-1212) hüküm sürmüşlerdi.

Satuk Buğra Han, 920’ye doğru İslâmlığı resmi din olarak kabul etti ve Abdülkerim adını aldı. Bundan sonra Türkler gittikçe artan kütleler halinde İslâm olmuşlar, Satuk Buğra Han, Doğu Karahanlı Hükümdarı Büyük Hakan Arslan Han’la yaptığı Balasagun Savaşı’nda 959’da ölmüş, Kâşgar kuzeyinde Artuç’ta gömülmüştür. Onun yerine Batı Karahanlıların başına geçen oğlu Baştaş Musa, Büyükkağan Arslan Han’ı mağlup ederek, 960 yıllarında, bütün Karahanlıların Müslüman olmasını sağlamıştır. Karahanlılar 999’da Buhara’yı alarak Samanoğulları Devleti’ne son vermişlerdir. 1069’da Buğra Han adına, Yusuf Has Hacip tarafından manzum olarak yazılan Kudatgu Bilig ile, aynı zamanda Türk kültür tarihi bakımından çok önemli olan 1074’te Kâşgarlı Mahmud‘un yazdığı, Divanü Lugati’t Türk gibi Türk dili ve edebiyatının seçme eserleri onlar zamanından kalmadır. Kâşgarlı Mahmud’un eseri Karahanlılara ait olmakla beraber, büyük Selçuklular zamanında, Bağdat’ta yazılmıştır.

Seyhun’un doğu kıyısında, Türk şehri Karaçuk’ta (sonradan Farab) doğmuş olan Muhammed Fârâbî adlı Türk filozofu (ö. 950), ilk defa İslâm felsefesini eski Grek düşüncesini temeli üzerinde geliştirmiş, Aristo’nun eserlerini şerh edip açıklamıştır. İlim ve felsefe konularında 160 kadar eseri vardır. Bu devrin en ileri gelen matematik, coğrafya gibi çeşitli ilim dallarında 110’dan fazla eserin sahibidir.

X. yüzyılda ilk yapılar kerpiçten, yavaş yavaş tuğla mimarisine geçişi göstermektedir. Buhara’nın 40 km. yakınında, Hazar şehrinde, XI. yüzyıldan kalan küçük Dagaron Camii’nde, kerpiç ve tuğla karışık olarak kullanılmıştır. Cami, plânı ve mimarisi bakımından inanılmaz bir gelişme göstermektedir. 30 cm. çapında, alçak yuvarlak payeler üzerine, dört sivri kemerle oturan, 6.50 m çapındaki kubbe, yanlardan tonozlarla çevrilmiş olup, köşelerde ortalama 3.60 m. çapında birer küçük kubbe ile küçük ölçüde bir merkezi plân şemasını ortaya koymaktadır. Duvarlar kerpiçten, payeler ve orta kubbeyi taşıyan kemerler tuğladandır. Kemerlerin eski şekli değişmiştir. Caminin içi, tuğla örgülerin sadeliği, kemerlerin hafifliği, plân ve mimarinin olgun ahengi ile kuvvetli bir tesir bırakır.



XVI. yüzyıl Osmanlı mimarisinde büyük ölçüde ortaya çıkan dört yarım kubbeli, merkezi plânlı camiler bakımından bu erken Karahanlı yapısı, çok ilgi çekici olmaktadır. XI. ve XII. yüzyıllar Karahanlı tuğla mimarisinin parlak bir gelişme devri olmuştur. Eski Merv’in 30 km. yakınında, XI. yüzyıl sonu veya XII. yüzyıl başından kalan Talhatan Baba Camii, artık tamamen tuğladan yapılmış olup mimarisi ve plânı bakımından yine çok şaşırtıcı bir görünüştedir. 18×10 m. boyutlu diktörtgen biçimindeki cami, yanlara doğru küçük çarparz tonozlarla genişletilmiş tek kubbeli bir plân gösteriyor. Cepheler nişlerle teşkilandırılmıştır. Bunlar da, tuğlaların çeşitli şekilde dizilmesinden meydana gelen zengin mimari süslemeler daha sonraki Karahanlı eserlerine öncü olmuştur.

Ortada geniş, yanlarda daha dar üz kemerle dışarı açılan camide, tuğladan sivri kemerli mihrap nişinde, cephede görülen tuğla süslemeler tekrarlanmıştır. XVI. yüzyılda Osmanlı devrinde Mimar Sinan’ın tek kubbeli camileri, aynı prensiple yanlara doğru genişleterek mekân mimarisi araştırmalarına başlaması bakımından Tahatan Baba Camii plânı dikkate değerdir. Karahanlı camilerinden çoğu sonradan yapılan tamir, ilave ve değişikliklerle zamanımıza gelebilmiştir.

Buhara’da Muğak Attari Camii, XII. yüzyılda yapılmış eski bir Karahanlı camisinin yerindedir. İçinde ilk camiden kalma, dört sütunun izleri belli olmakla beraber, orijinal plânı anlaşılamıyor. Belki bu da, bir merkezi yapı olarak ele alınmıştı. Şekli bozulmuş olmakla beraber, Karahanlı yapısından kalan hafif sivri kemerli, abidevî güney portali, nebatî ve geometrik motiflerle, yazının ahengi bir büyük meydana getirdiği gelişmiş mimari süslemeler için karakteristiktir. Küçük, parlak tuğlalar ve işlenmiş terrakota ile ştuk oymalardan bir zemin üzerinde beliren örneklerin ince kompozisyonu, büyük bir tekniğin ustalıkla canlandırılmışıdır. Burada portal nişin iki tarafında, bordürü meydana getiren geometrik süslemelerden en alttaki pano, birbirini kesen sekizgenlerden ortaya çıkan düğüm motifleri, Karahanlı mimari süslemelerinde çok önemli bir rol oynamış olup,

daha sonra Gazneliler ve Büyük Selçuklulardan Anadolu Selçuklularına ve hatta Osmanlılara kadar çeşitli sanatlarda, daima yeni bir görüşle değerlendirilmiştir. Portal nişinin genel kompozisyonu da, sonradan Anadolu Selçuklularında ve Timurlu mimarisinde devam etmiştir.

Muğak Attari Camii’nin bugünkü, 6 sütun üzerine üç nefli plânı, XII. yüzyılın ikinci yarısına, Karahanlı mimarisinin en gelişmiş olduğu bir devre maledilmekte, böylece Anadolu’daki üç nefli camilerin öncüsü olarak ayrı bir önem kazanmaktadır. Buhara’daki eserlerden çoğu, Muhammed bin Süleyman Arslan Han (1087-1130) tarafından yapılmıştır. Bunlardan biri olan Mescidi Cuma XII. yüzyıl başlarında yapılmış ise de bugünkü Kalan Camii 1514’te Şeybanilerden Özbek Han zamanından kalmadır. Eski caminin yalnız aslında daha yüksek olan 47 m. boyundaki minaresi ayaktadır. Gövdesindeki (çini) kitâbede, Arslan Han’ın adı ve 1127 tarihi okunmaktadır.

Aşağıdan yukarı incelen kalın bir silindir biçimindeki minare, on üç kuşak halinde geometrik kabartmalarla süslüdür. Kalan minaresi, şehre tamamıyla hakim olup, Buhara’nın sembolü haline gelmiştir. Sivri kemerlerle çevrili ve mukarnas konsollu şerefesinin orijinal olduğu ileri sürülmektedir. Bunun öncüsü, XI. yüzyılda, Özkent’te yapılmış diğer bir Karahanlı minaresidir. Kaide çapı, 9.40, yüksekliği 17 m. olan minarenin kalın tuğla gövdesi, geniş ve dar kuşaklar halinde geometrik süslemelerle çevrilidir.

alan minaresinin üslubu ve süslemeleri daha yavandır. Özkent’ten gelen Karahanlı bir usta tarafından aslına benzetilerek yapıldığı düşünülebilir. Dehistan’da 1102 tarihli Meşhedi Misriyan minaresi aynı şekilde fakat süslemeleri farklı olup, gövdenin sadece bazı kısımlarını kaplar üst taraflarda sıklaşır. 1196-1197 tarihli Vabkent minaresi de kalan minarenin sadeleştirilmiş zarif bir benzeridir. Kalan minaresinin hemen hemen bir kopyası olarak yapılan Buhara kuzeyinde, 1198 tarihli Vabkend Minaresi, artık bir yenilik getirmekten uzaktır.

Arslan Han, 1199-20’de Buhara dışında, yine Karahanlılardan kalan eski bir av parkını (Firdevs) büyük bir musalla haline getirmiştir. Bunun yalnız bir mihrap duvarı vardı ve ağaçlar altında namaz kılınırdı. Bugün XVI. yüzyıldan kalan Namazgâh Camii’nin kıble duvarı (batı duvarı) eski mihrap duvarıdır. Mihrap, sarı kırmızımtrak, küçük parlak tuğlalardan geometrik kûfî yazılarla süslüdür. Alınlıkta, Allah, Muhammed ve ilk dört halifenin adları, geniş bordürlerde “el mülk Allah” ibaresi tekrarlanmıştır.

Tirmiz yakınında, Car Kurgen’da diğer büyük bir Karahanlı caminin de yalnız, 1108-1109 tarihli tuğla minaresi kalmıştır. Sekizgen kaide üzerinde, 16 yuvarlak yivli bir gövde halinde yükselen minarede üst kenarı geniş bir ayet kitâbesi kuşak halinde çevirir. Kaidesinin her yüzünde de kitabeler vardır. Kapının etrafında sekizgenlerin kesişmesinden meydana gelen dörtlü düğüm motifleri, burada da ortaya çıkmaktadır. Tuğlaların yatık ve dikey zikzaklı dizilmesiyle monotonluk giderilmiştir. Şerefe ile birlikte üst kısmı zelzeleden yıkılmadan önce minare çok daha yüksekti. Mimarın adı, Ali bin Muhammed el Serahsî olarak verilmekte, ustanın Serahs’tan geldiği anlaşılmaktadır.

Silindirik gövdenin tamamen yivlenmesi, Türk mimarisinde bundan sonra bir taraftan kümbetler, diğer taraftan minarelerle yüzyıllar boyu devam ederek çeşitli varyantlar halinde geliştirilmiştir. Yuvarlak yivlerle çevrilen silindirik gövdelerin en yakın örnekleri, XIII. yüzyıl başından Radyan Kümbeti ile Antalya’da Yivli minare ve Erzurum, Çifte Minareli Medrese’nin minareleridir.

Hemen hemen Car Kurgan minaresiyle aynı yıllarda yapılmış olan Gazne’de Sultan Mesud III. minaresi, Delhi’de Kutbeddin Aybey’in yaptırdığı 1206 tarihli kutup Menar ile, Anadolu Selçukluların ve hatta Osmanlıların bazı minarelerinde aynı prensibin bazı değişikliklerle ve incelmiş proporsiyonlarla devam ettiği görülür. Doğu Türkistan’da Balasagun’da, Burana minaresi, Karahanlıların XI. yüzyılda diğer bir camiine işaret etmektedir.

Nerşahî’nin Buhara tarihine göre: “Samanoğullarının minarelerinin çoğu, tahtadan olduğundan kolayca yanıyordu. Karahanlılar ise tuğladan abidevî minareler yaptılar. Bu sebeple, Türkistan’da kalan eski minareler hep Karahanlı devrindendir.

Türkistan’da kalan en eski minareler gibi, camilerde de ilk defa kerpiç malzeme ve alçı süslemeyi kullanan Karahanlılar olmuştur. Daha sonraki ise, abidevî tuğla yapılarla ve minarelerle sağlam bir gelişme kendini gösterir.

İlk Müslüman Türklerde Kültür ve Sanat «|