- Çokbilgi.com - https://www.cokbilgi.com -

Eleştiri Türünün Özellikleri
Tarihi Gelişimi ve Temsilcileri

eleştiriEleştirmen, bazı ölçütler çerçevesinde bir sanat eserini ele alır. Bu ölçütler eleştirinin türünü belirler. Eleştiri yazılarını bakış açılarına göre gruplandırmak bizim konuyu daha rahat bir şekilde kavramamızı ve net bir şekilde bütün yönleriyle görmemizi sağlayacaktır. Eleştiri türleri her kaynakta farklı şekillerde yer alabilmektedir. Bazı kaynaklarda yalnızca temel birkaç eleştiri türünün adı verilirken bazı kaynaklarda bu sayı artabilmektedir.

Eleştiri türlerinin çokluğu veya azlığı bazı anlayış ve bilim alanlarının ortaya çıkmasıyla paralellik göstermektedir. Çünkü eleştiri yazısı herhangi bir sanat görüşünü veya düşünce sistemini temel alabilir. Dolayısıyla eleştiri türlerinin doğuşu düşünce sistemlerinin çeşitliliğiyle doğru orantılıdır, görüşü bize toparlayıcı bir çerçeve çizer. Örneğin feminizm, feminist eleştiriyi, dilbilim, dilbilimsel eleştiriyi beraberinde getirmiştir. Biz ise bu bölümde genel bir çerçeve kapsamında verdiği için Bilge Ercilasun’un Servet-i Fünûn ‘da Edebî Tenkit adlı eserindeki gruplandırmayı esas alacağız. Aşağıdaki ölçütler “Eleştiri neye dayanarak yazılır?” sorusunun cevabını verecek ve sanılanın aksine bu yazıların eleştirmenin kişisel görüşleri doğrultusunda gelişigüzel yazılamayacağını da kanıtlayacaktır.

Eleştiri de temeli düşünce olan yazı türüdür. Konu sınırlaması yoktur. Sanat, edebiyat ya da düşünce yazılarının içeriği ile bu içeriğin işlenişini, değerli ve değersiz yönlerini ortaya koyan bir yazı türüdür. Yazarın yazıyı kendine göre, yazıyı ilgilendiren topluma göre, kendi alanındaki diğer çalışmalara göre değerlendirdiği yazılardır.



Eleştirinin belirleyici özellikleri nelerdir?

• Düşünsel plânla yazılır.
• Konu, yazının sonuna dek değerlendirilmesi yapılan esere bağlı kalmalıdır. Eser ile ilgili, değerli ve değersiz diye gösterilen yargılar, eserden alınacak örneklere dayandırılmalıdır.
• Yazar, yargılarında belirli ölçülere bağlı kalmalı, eleştirileri nesnel olmalı, “beğendim, hoşuma gitti”… gibi öznel değerlendirmelerden kaçınmalıdır. Bunun yanında eleştiri yazısını okutacak olan elbette eleştiri yazarının kendine özgü konuyu ele alış biçimi, kendine özgü yorumlayışı ve anlatımındaki üslûbudur.
• Eleştirisi yapılan çalışma, bütün boyutlarıyla ele alınmalı, kendi türü içindeki bilimsel, sanatsal, toplumsal yere oturtulmalıdır. Alanındaki diğer çalışmalarla karşılaştırılarak bu türe kattıklarıyla, kendisinden beklendiği halde katamadıklarıyla ele alınmalıdır. Bu da gösteriyor ki eleştiri yazarı, her konuda eleştiri yazısı yazamaz, ancak uzmanı olduğu alanda yazabilir. Eleştiri yazarının alan bilgisi, eleştirdiği çalışmayı yapanın alan bilgisi ile en azından aynı düzeyde olmalıdır.

Bir eseri değerlendirme amacıyla yazılan yazılara eleştiri denir.Eleştiride eserin yada sanatçının gerçek değerinin belirtilmesi amaçlanır.

Eleştirmeci,bir sanat eserinin gerçek değerini,özünü yapılışını,değerli-değersiz yanlarını ortaya koyar. Eleştirmecinin görevi güzellik yaratmak değil,yaratılmış güzelliği yargılamak,okurlara tanıtmaktır. Eleştiriler; okura dönük eleştiri,topluma dönük eleştiri,sanatçıya dönük eleştiri,yapıta dönük eleştiri… olmak üzere türlere ayrılır.

Herhangi bir kişiyi, bir eseri, bir konuyu doğru ve yanlışlarını göstererek anlatmak amacıyla yazılan kısa metinlerdir. Hedeflenen öğeyi doğru ve yanlış yönleriyle tanıtmayı amaçlayabileceği gibi, bu öğenin doğru tanıtılmasını sağlamayı ve bir değerlendirmeyi de hedef alabilir. Edebiyat sorunlarını ve yapıtlarını konu alan inceleme, yorum ya da değerlendirme olarak da tanımlanabilir.ister şahsi zevklerle ister estetık prensııplere gore sıstemlı bır sekılde degerlendirmedir. Nazmın kururlarını bildiren ilim olarakda bilinir.yazar; objektif olmalı eseri dıkkatle ınceleyebılmelı; analiz ve yorumlayabilmelı, geniş açılarla geniş bir bilgiyle ve hassasiyetle eseri degerlendirme kabibiliyetine sahip olmalıdır. Eleştiri okulları üçe ayrılır: Yansıtma, yaratma, dil. Yansıtma, eserin doğaya benzediğini savunur. Yaratma, eserin iç dünyasıdır, yani sanatçı. Dil ise, Rus biçimcilerinin yöntemidir ve eseri dil sistemi olarak görür.

Yazarın Kendisi ve Çevresi: Bu bakış açısında yazarın yaşamı, yetiştiği ortam, beğeni ve eğilimleri esas alınır. Bu bakış açısı zamanla çeşitlenmiş, yazarın hayatını temel alan biyografik eleştiri, psikolojik durumunu temel alan psikolojik eleştiri ve yazarın fiziksel özelliklerini dikkate alan fizyolojik eleştiri gibi türlere kaynaklık etmiştir.

Çağdaş Başarı Kriteri: Bu görüşe göre eseri, yazıldığı dönemin ölçütlerine göre değerlendirmek gerekir. Yani, eserin yazıldığı dönemde bir sanat eserinin başarılı kabul edilmesi için gereken ölçütler dayanak kabul edilmelidir.

Devirlerin Hükmü: Tarihteki tanınan eleştirmen ve filozofların görüşlerini esas alan bakış açısıdır. Ünlü eleştirmen ve filozofların görüşleri doğrultusunda eseri değerlendirir.

Mutlakçılık: Bir sanat eserini veya bir görüşü değişmez yani mükemmel kabul ederek sanat eserlerini o “değişmez”e göre incelemeyi savunan görüştür. Bir sanat eserinin veya görüşün değişmez olduğu kabul edildikten sonra incelenecek sanat eserleri “değişmez”in özellikleri ve kuralları çerçevesinde eleştirilir.

Görecelik: Eleştiriyi bir görüşün prensipleri doğrultusunda yapmaktan kaçınır. Herkesin beğenisi, eğilimleri ve kişisel görüşleri esas alınır.

İzlenimcilik: Eserin eleştirmende bıraktığı izlenimleri dikkate alan görüştür. Eserin eleştirmene hissettirdikleri temel alınır.

Yeni Tenkitçilik: Bu görüş, eserin bir bütün olduğunu ve kendi içerisinde bir yapısının bulunduğunu savunur. Dolayısıyla eleştiri yapılırken eserden yola çıkılmalıdır.

Yazınsal Yaratmada Bireyin İşlevini Nasıl Anlamalıdır?

Bir yapıtın açıklanmasında yazarın yaşamöyküsü, yapıtın anlaşılmasında temel bir öğe değildir; yazarın düşünce ve niyetlerinin bilinmesi de bu yapıtın anlaşılmasında temel bir öğe olamaz. Yapıt, önemli bir yapıt olduğu ölçüde, kendi gücüyle yaşar ve anlaşılır ve çeşitli toplumsal sınıfların düşüncelerinin çözümlenmesiyle de doğrudan doğruya açıklanabilir. Bir yazın ya da felsefe yapıtında bireyin işlevini yadsımak, yadsımak mı demektir? Kuşkusuz hayır. Ne var ki, bütün gerçekler gibi bu işlev de eytişimseldir (diyalektiktir), dolayısıyla onu neyse öyle anlayıp kavramaya çalışmak gerekir.

Yazın ya da felsefe ürünlerinin, yazarlarının yapıtları olduğunu yadsımayı kimse düşünemez; ne ki bunların da kendi mantıkları vardır, dolayısıyle keyfe bağlı yaratmalar değillerdir hiç de. Yazınsal bir yapıtta hem kavramsal bir dizgenin iç bağlantısı, hem de bir canlı varlıklar dizgesinin iç bağlantısı vardır; bu bağlantı, bunların birtakım bütünler oluşturduğunu gösterir; bu bütünlerin parçaları, birbirlerine göre, birbirlerinin yardımıyle, özellikle temel özleri yardımıyle anlaşılıp kavrayabilirler. Böylece, bir yandan şu sonuç çıkar ortaya: Yapıt ne denli büyük olursa o denli de kişisel olur; çünkü, ancak çok zengin ve güçlü bireylik, henüz oluşmakta bulunan ve topluluğun bilincinde pek az belirlenmiş olan bir evreni düşünüp görebilir ve son ayrıntılarına dek bunu yaşayabilir. ama bir yandan da şu sonuç çıkar ortaya: Bir yapıt ne denli büyük bir düşünür ya da yazarın kaleminden çıkmışsa o denli de kendi gücüyle kendini anlatabilir; dolayısıyle tarihçinin, yapıtı yaratanın yaşam öyküsü ya da düşüncelerine baş vurmasına hiç gerek kalmaz. En güçlü kişilik, düşünsel yaşamla en iyi özdeşleşen kişiliktir, toplumsal bilincin etken ve yaratıcı bütün temel güçleriyle en çok özdeşleşen kişilik. Bir yapıtın güçsüz ve tutarsız yanlarını anlamak söz konusu olduğunda ancak, yazarın kişiliğine ve yaşamının dış koşullarına baş vurmak zorunluluğu doğar çok kez.

Böylece, Goethe’nin pek yazınsal bir değer taşımayan bir sürü benzetme oyunları, hatta Faust’un birtakım cılız, güçsüz yanları, yazarın Weimar sarayında karşı karşıya bulunduğu zorunluklarla açıklanabilmektedir. Ama Goethe artık kendine yaraşır düzeyde bulunmadığı andadır ki Weimar bakanı yapıtta ön sıraya geçip varlığını duyurur.

Demek, toplumla bireyi, tinsel değerlerle toplumsal yaşamı birbirine karşıt görmek şöyle dursun, gerçek, bunun tam tersidir. Toplumsal yaşam, yaratma gücünün en son noktasına eriştiğinde, her ikisi de, en yüce biçimleri içinde birbirleriyle kaynaşmış olurlar; yazın alanında bu böyledir, felsefede, siyasal alanında da böyle. Racine ya da Pascal’ı PortRoyal’dan nasıl ayırabilirsiniz. Munzer’i Köylüler Savaşından, Luther’i din devriminden, Napoléon’u imparatorluktan ve Fransız Devrimiyle eski rejim arasındaki sürekli kavgadan? Tersine, topluluk ortaklığa dönüştüğünde, birey güçsüzleşip göze batar duruma geldiğinde aradaki karşıtlık iyice derinleşir. Ama o zaman da, yazınsal yaratma tarihinde, derin bilginleri çok ama yazınsal düşünce tarihçisini pek az ilgilendirebilecek olan yazılarla karşı karşıya bulunuruz artık..

Eleştiri yazıları sadece edebî metinler için değil, sanatın her dalı için yazılabilir. Film, tiyatro oyunu, resim sergisi hakkında da eleştiri yazıları yazmak mümkündür. Çünkü eleştirinin amacı sanat eserini bir bütün olarak ele alıp onu incelemek, açıklamak ve değerinin ortaya çıkmasını sağlamaktır.

“Eleştiri” sayfasına dön! «|