- Çokbilgi.com - https://www.cokbilgi.com -

Dil Türleri / Sınıflandırması

dil türleriDilleri belli gruplarda toplama denemeleri 18. yüzyılın sonlarına doğru başlar. Bu denemelerde diller sistemli olarak karşılaştırılmaya ve aralarındaki benzerlikler ortaya çıkarılmaya çalışılıyordu. Eğer diller arasında belli paralellikler varsa bunlar daha eski dönemlerde ortak bir kökenden türemiş olabilirlerdi. Bu kökenin artık yaşamıyor olması da mümkündü. İşte tarihsel dilbilim içerisindeki karşılaştırmalı çalışmalar, tarihsel verileri, modern biçimleri ve kurallı ses denkliklerini kullanarak seslerin, eklerin ve sözcüklerin en eski biçimlerinin nasıl olması gerektiğini ortaya koymaya çalışıyor, yani en eski biçimlerin rekonstrüksiyonu yapılıyordu. Örneğin Eski Türkçe adak, Türkçe ayak, Çuvaşça ura. Yakutça atah, Hakasça azak, Halaçça adak verilerine göre, sözcüğün en eski şekli iç seste d, r, t, y, z’li biçimlerin ortaya çıkmasına kaynaklık edebilecek, dilin dişler arasına konulmasıyla çıkarılan bir d (d) barındırmış olmalıdır: adak. Rekonstrüksiyonlu biçim burada olduğu gibi başına bir yıldız konarak gösterilir. Bu yıldız, ilgili dil öğesinin kaynaklarda belgelenmediğini, tasarlanmış olduğunu gösterir.

Köken Bakımından Diller

Bugün dünya üzerindeki dillerin önemli bir kısmı, daha önceki dönemlerde ortak bir ana dilden gelişmişlerdir. Konuşur sayısı bakımından dünyadaki büyük diller, diğer akraba dillerle birlikte Hint-Avrupa dilleri, Çin-Tibet dilleri, Hami-Sami dilleri, Bantu dilleri, Altay dilleri, Ural dilleri, Kafkas dilleri vb. gibi dil aileleri oluşturmaktadır. Elhnologue’un 15. baskısında 108 dil ailesi görülmektedir. Ancak en iyi araştırılmış grup olan Hint-Avrupa dil ailesinin bile ne zaman ve nerede ortaya çıktığına dair herkesçe kabul görmüş bir varsayım yoktur. En yaygın iki varsayımdan birine göre günümüzden 6.500 yıl önce Karadeniz’in kuzeyindeki ağaçsız bozkırlarda bir grup yarı göçebe savaşçı ortaya çıkmış, 1000 yıl bu bozkırda yaşadıktan sonra yeni otlaklar bulmak amacıyla, ok, yay, mızrak ve bronz hançerlerini alıp Dinyeper ve Volga arasındaki yurtlarını terk ederek Avrupa’nın doğu ve orta bölümlerini, Anadolu’yu ve Batı Asya’nın büyük bir bölümünü istila etmişlerdir. Kimi dilbilimcilere göre bu istiladan hemen sonra bu bölgelerde ortaya çıkan ortak dil “İlk Hint-Avrupa Dili”ydi. Diğer varsayım ise 1973 yılında C. Renfrevv tarafından ortaya atılmıştır. Renfrew’e göre Hint-Avrupa dillerinin yayılmasının altında yatan mekanizma dört nala koşan atlılar değil, Orta Doğu’da yaklaşık 10.000 yıl önce ortaya çıkan tarımın dili de taşıyarak yeni bölgelere yayılmasıydı. Yani Hint-Avrupa dillerinin vatanı Anadolu platosuydu.

Türkçenin dahil olduğu var sayılan dil ailesi hakkında aşağıda ayrıntılı olarak bilgi verilecektir. Mevcut pek çok eserde genel olarak Türkçenin Ural-Altay dillerinin Altay koluna mensup olduğu dile getirilir. Ancak artık çok eskimiş olan bu görüş yanlıştır. Ural-Altay dilleri diye kanıtlanmış bir dil ailesi yoktur. Başka bir ifade ile Fince, Macarca, Samoyedce vb. irili ufaklı bir yığın dil kendi aralarında bir aile oluşturmakla birlikte Ural dilleri Altay dilleri ile akraba değildir.



Yapı Bakımından Diller

Dillerin sınıflandırılmasında kullanılan ikinci önemli yöntem dillerin ses, biçim bilgisi ve söz varlığındaki benzerlikleri esas alan yapısal yöntemdir. Bu yöndeki en yaygın sınıflandırma ölçütü dillerin söz yapımıyla ilgilidir. On dokuzuncu yüzyılın başlarında ortaya konan bu biçim bilgisi ölçütüne göre diller yalılayan, bükümlü (kaynaşmak) ve eklemeli olmak üzere üç grupta incelenirler.

Yalınlayan dillerde her sözcük kök biçimindedir, ek yoktur. Sözcükler arasındaki ilişki, kelimelerin kemiğini oluşturan Genel Türkçe z/>=Çuvaşça r/l ses denkliklerini de tespit etmiş ve yine Altay dilleri araştırmaları açısından büyük bir önem taşıyan Çu-vaşçanın, sanıldığı gibi bir Fin-Ugor dili değil, bir Türk dili olduğunu ilk kez ortaya koymuştur.

19. yüzyıl boyunca süren çalışmalar sonucunda Fin-Ugor dilleri alanında büyük ilerlemeler kaydedilmiş ve bu dillerin akrabalığı kanıtlanmış, buna karşılık Ural ve Altay dillerinin köken birliği belgelenememiştir. Ancak Türkiye’deki yeni tarihli yayınlarda bile Ural-Altay dil ailesinden söz edilmektedir. Fince, Macarca, Samoyedce gibi dilleri içine alan Ural dilleriyle Türkçenin herhangi bir şekilde akrabalığı söz konusu değildir ama Çuvaşça-Macarca örneğinde olduğu gibi, her iki grup arasında çok eskilere uzanan yoğun dil ilişkilerinin bulunduğu bilinmektedir.

Bir Ana Altay dil birliğinin varlığı ise bugün de tartışmalıdır. Altay dillerinin akraba olduğu görüşünü ilk defa Ramstedt ileri sürmüştür. Başlangıçta Ana Altay dilinin varlığından şüphe eden ve Türkçe ile Moğolca arasındaki ortak öğelerin yüzyıllar boyunca süren alışverişi bir sonucu olduğuna inanan Ramstedt, daha sonra Türkçe, Moğolca ve Mançu-Tunguzcanın akraba oldukları, Ana Altay dilinden türedikleri yargısına varmıştır. Altay dilleri arasındaki akrabalık teorisi, Ramstedt’ten sonraki en hararetli taraftarlarını onun öğrencileri P, Aalto ve N. Poppe ile dil ailesinin sınırlarını Japoncayı da içine alacak şekilde genişleten R. A. Miller’de bulur. Ancak Miller, Altay dilleri konusunda uzman olmadığı için yaptığı Japonca, Altayca etimolojilerde ciddi yanlışlar bulunmaktadır. Japoncanın durumunun tartışıldığı çok yeni bir incelemede Robbeets Japoncanın bir Altay dili olduğu kanısına varmıştır. Korecenin durumuyla ilgili olarak ise Han-Woo Choi’un çalışmasına bakılabilir.

Batıda iki yüz yıldır süregelen Altay dilleri teorisi tartışmalarına Türkiye’den en fazla katkıyı T. Tekin yapmıştır. T. Tekin, çoğu Ramstedt ve öğrencisi Poppe tarafından bulunmuş ve kurulmuş olan temel ses denkliklerini Türkiye Türkolojisine tanıtmış olmanın yanı sıra, pek çok yeni örnekle, bu denkliklere ve dolayısıyla da Altay dilleri teorisine önemli katkılarda bulunmuştur. Konuyla ilgili bütün yazıları 2003 yılında yayımlanan bir kitapta toplanmıştır.

Akrabalık teorisinin bel kemiğini bu diller arasındaki ses denklikleri oluşturur. Bunlar arasında z/ş ve r/l denkliklerinin ayrı bir yeri vardır. Genel Türkçe z/ş ‘ye karşılık r/l sesleri yalnız Moğolca, Mançu-Tunguzca ve Korecede değil, bir Türk dili olan Çuvaşçada da bulunur. Bu dillerin önlük-artlık uyumları vardır; hepsi sondan eklemelidir. Söz diziminde normal bir cümledeki öğelerin sıralanışı özne-nesne-yüklem şeklindedir. Tamlamalarda, tamlayan tamlanandan önce gelir. Sıfat tamlamalarında tamlayan ile tamlanan arasında hal, cinsiyet ve sayı bakımından bir uyum bulunmaz. Çokluk bildiren sayılardan sonra gelen isimler çokluk eki almaz. Hint-Avrupa, Sami dilleri gibi büyük dil ailelerinde görülen dil bilgisel cinsiyet yoktur.

Elliden fazla alt dile/lehçeye ayrılan Altay dillerinin en büyük kolu Türkçe, en küçük kolu da Mançu-Tunguzcadır. Altay dillerinden birini konuşan toplulukların kurduğu devletler yanında Çin, Rusya, Balkan ülkeleri, İran, Irak, Suriye, Ukrayna, Afganistan, batı Avrupa ülkeleri, Avusturalya, Ermenistan, Litvanya, Moldovya, Polonya, Tacikistan, Yunanistan vb. ülkelerde de Altay dillerinin alt dilleri/lehçeleri konuşulmaktadır.

Başta Avrupalı Türkologlar ve Mongolistler olmak üzere birçok bilim adamına göre ortak özellikler 13. yüzyıl öncesinde Türkçeden Moğolcaya geçmiş alıntılar yoluyla ortaya çıkmıştır. Moğolcadan Türkçeye geçmiş örnek yoktur. Ayrıca Altay dillerinde, alıntı kelimeyle ortak ana dilden gelen kelimeyi ayıracak sağlam ölçütler bulunamamıştır.

ÇokBilgi.Com