- Çokbilgi.com - https://www.cokbilgi.com -

Çin Sarayı’na Kürşad’la Türk Baskını

çin sarayına kürşat baskını

Kür Şad’ın narasıyla indik Tanrı Dağı’ndan
Ruhumuzu kandırdık Orkun’un kaynağından,
Bu kaynaktan içenin yürekleri tunç olur.
Türk’e kefen biçenin ölümü korkunç olur!

Yüce Türk milleti bütün tarihi boyunca nice adsız kahramanlar yetiştirmiştir. Halâ da vatan ve millet uğruna bu isimsiz yiğitler canlarını fedâya devam ediyorlar. Bir sürü ihanete, yolsuzluğa, ahlaksızlığa rağmen, milletimizin bugün var olması ve ayakta durması bu adsız kahramanların yüzü-suyu hürmetinedir. Bunların çoğunun isimleri belli olmadığından, sadece cefakâr ve vefakâr Türk milletinin dualarında yaşarlar. Diyebiliriz ki, Kür Şad da bunlardan biri iken, rahmetli Atsız Beğ tarafından tarihin tozlu sayfalarından çıkarılmış ve Türk tarihindeki kıymetli yerini almış olduğundan şanslıdır. Bununla birlikte, zaman zaman gereksiz yere, Kür Şad var mıydı, yok muydu gibi tartışmalar yapılıyor. Eski Türk tarihiyle ilgilenen herkes bilir ki, Kür Şad hadisesi bizatihi yaşanmış ve tarihte Kür Şad benzeri bir şahsiyet mevcut olmuştur. Bu hususta ancak şu sorulabilir; Çin kaynaklarında Kie She-schuai veya Chieh She-shuai yazılışı Kür Şad’a karşılık gelir mi, gelmez mi?

Zamanımızdan binlerce yıl önce bugünkü devletimize de adını veren Kök Türk Kağanlığı içeriden ve dışarıdan vurulan darbeler neticesinde çok kötü bir duruma düşmüştü. Vaziyeti neredeyse Türkiye Cumhuriyeti’nin 21. asrın başlarındaki haline benziyordu. Kağanlığın dâhilinde hertürlü nimetten ve haktan yararlanan kavimler Çin’in kışkırtmalarıyla ayaklanmışlar, Çin imparatorluğu iyice zayıflayan Kök Türk ordularını yenmeye başlamıştı. Devletin başı olan İllig Kağan kendi teb’asının ihaneti sonucu, 630 tarihinde, birkaç kez peşindekileri atlattığı halde, Çinliler tarafından tuzağa düşürülerek yakalandı ve bazı hanedan üyeleriyle beraber Çin’e götürüldü.Bu arada Türk tarihinin en göz kara yiğitlerinden birisi olan Kür Şad’ın ağabeyi Tuglu (Tu-lu/ Törü) herhalde Kür Şad’ı 630 bozgunundan önce Çin’e getirmişti.



Tuglu (Tu-lu/ Törü) amcasıyla kavgalıydı, hatta ona karşı Çin ile işbirliği yapma alçaklığını bile göstermişti. İşte bu yüzden başına bir şey gelmesinden korktuğu için harhalde, daha çok küçük olan kardeşini de yanına alarak, çin imparatoruna sığındı. Belki o buraya gelirken çok güzel hayaller içindeydi, ama altın bir kafesteki güvercin misali, Çin’de kendisine pekçok imkân sağlanmış olmasına ve imparatorun hassa askerleri komutanlığını yapmasına rağmen 630 yenilgisinden kısa bir süre sonra, aniden öldü (631). Henüz daha 29 yaşında idi. İnsanın aklına onun kederinden vefat etmiş olabileceği geliyor. Çünkü, Çin ile işbirliği yaparken bütün bu felaketlerin yaşanacağını belki de kestirememişti. Vefatından önce muhtemelen kardeşi Kür Şad ile de arası açılmıştı. Çok küçük olduğu halde kardeşi ona, niye burada yaşadıklarını, neden Ötüken’e gidip, taht için mücadele etmediklerini soruyor olmalıydı.

Daha evvel, tutsak alınan bir Türk kağanını herkes izlesin diye, dört-bir tarafa haber salındığını görüyoruz. Türk devletinin bu şekilde aşağılanması elbette Türkleri üzerken, bazı yabancıların da sevincine sebep oldu. Özellikle Koreliler, Türklerin yenilmesinden dolayı kutlamalarda bulundular. Amur Nehri civarlarında bulunan Tunguzlar, Çin imparatoruna hediyeler yollayarak, tabiyetine girdiklerini belirttiler. Eski savaşlarda esir edilmiş 80.000 Çinli geri döndü vs.

Kök Türkçe kaynaklarda milletin içine düşmüş olduğu bu felaket özellikle anlatılmıştır. Köl Tigin ve Bilge Kağan yazıtlarında Bumın ve ondan sonra devletin başına geçen üç kağanın ardından devletin parçalanıp, zayıflaması ve sebepleri şöyle dile getiriliyor: Bilgisiz kağanlar, kötü kağanlar tahta oturduğundan; bakanları da bilgisiz ve kötü imiş. Beyleri ve halkı düzensiz, Çin milleti aldatıcı ve sahtekâr olduğu, küçük kardeşi büyük kardeşe düşürdüğü, bey ve halkın arasını açtığı için Türk milletinin ülkesi elinden çıktı. Kağanlık tahtına oturttuğu kağanını kaybetti. Çin milletine bey olacak erkek çocuğu kul, hanım kızı cariye oldu. Türk beyleri Türk adını bıraktı. Çin beylerinin çince isimlerini alarak, Çin imparatoru için çalıştılar.

türk kahramanı kürşat

Tabiî ki Börülü Türkleri esir düşen kağanın yerine derhal birini seçtiler. Çinli ve ayrılıkçı güçlerle şiddetle çarpışmaya başladılar. Bu arada göz hapsindeki Türk kağanının rahatı için Çinliler herşeyi yapıyorlardı. Onlar ileride Ötüken’den kendilerine karşı vukubulabilecek herhangi bir harekette, Çin’deki bu idarecileri kullanmayı hesaplıyorlardı. O yüzden, İllig Kağan ve çevresindekiler hoş tutulmaya çalışıldı. Bir zamanlar engin bozkırlarda, göğün altında yaşamaya alışmış olan kağan, bir sarayda oturmaktan sıkılıyor, başına gelen bütün bu felaketleri aklından çıkaramıyordu. Üstelik Çin imparatorunun lütufları ona utanç veriyordu. Bütün bunlar sadece sabık hükümdar için değil, diğer Türkler açısından da katlanılması zor şeylerdi. Kendisini herhalde bir asalak gibi görüyordu. Çinlilerin öbür Türklere karşı olan tutumları da alçakçaydı. Tabiki bunlar onu üzüyor ve sürekli ağlıyordu. Neticede İllig Kağan, 634 yılında bu esaret hayatına dayanamayarak öldü. Onun eski bakanlarından ve çocukluğundan beridir yanından hiç ayrılmayan Uluğ Toygun da üzüntüsünden boğazını kesmiş ve onunla birlikte gömülmüştü. İllig Kağan doğduğunda muhtemelen atabeg olarak onun ellerine bırakılmıştı. Çin imparatoru bile bu sadâkat gösterisine hayran kalmış, bu beyin de İllig Kağan’ın yanına defnedilmesi emrini vermiş ve onun mezarına ağaçtan bir kitabe diktirmiştir.

Kür Şad’ın bütün bu olaylar kişiliğinde derin izler bırakıyordu. Çünkü o Çin’e gelmeden evvel Ötüken’de geçirmiş olduğu mutlu günleri, hürriyeti iyi biliyordu. Kağanın böyle adi bir şekilde yaşamaktansa üzüntüsünden öldüğünü gözleriyle görmüştü. Binlerce yıldan beri Asya’nın efendisi olarak yaşamış bir kavmin fertleri olarak o da, bu türlü bir hayatın kendilerine yakışmadığını gün geçtikçe anlamaya başladı. Onun durumu aslında Çin’de bulunan pekçok Türk’ten daha iyi idi. Yiğit, cesur bir delikanlı olduğundan, Çin ordusunda önemli görevlere yükselmişti. Hatta çok yakışıklı bu delikanlı için saraydaki prensesler yanıp-tutuşuyordu. Fakat bugün olduğu gibi, insanların bazı mevki ve makamlara geldikten sonra geçmişlerini unutmalarına karşılık, o hiçbir zaman Türk olduğunu, halkının sefaletini ve ıstırabını aklından çıkaramamış, gizliden gizliye bu aşağılayıcı vaziyet ve Çin’den güvendiği kırk arkadaşıyla beraber kurtulmanın yollarını aramıştı.

Kırk Türk ileri geleni aralarında, herkesten habersiz bir toplantı yapıp, kurtuluş plânını uygulamaya koydular. Düşünceleri kısaca şuydu: Bazı geceler tek başına şehirde dolaşan imparator T’ai-tsung’u esir alarak, Çin’den dışarı çıkmak hedefleniyordu. Ayrıca, Tuglu’nun (Tu-lu/ Törü) oğlunu Ötüken’egötürerek kağan yapmaya ant içtiler. Ama plânın tatbik olunacağı gece ansızın bir fırtınanın kopması, bütün işleri alt-üst etmişti. Zaman zaman sokaklarda gezen imparator, fırtına yüzünden o gece dışarı çıkmadı. Karardan vazgeçmenin tehlikeli olabileceğini düşünen, Türk tarihinin bu gözü pek yiğitleri saraya yürümeğe karar verdiler. Birçok muhafızı öldürdükten sonra, imparatorun kapısına dayandılar. Fakat bu sırada dışarıdan yardıma koşan ordu ile başedemediler. Çinlilerin kılıçlarından kurtulan birkaç kişi ile birlikte Kür Şad, imparatorun ahırından atlar alıp, Wei Irmağının kıyısına kadar ulaştı. Ama fırtına ve yağmurdan dolayı kabaran nehri geçmeyi başaramadılar. Irmak ve ordu arasında sıkıştılar. Burada, teslim olmaları bile söylenmeden öldürüldüler.

Bu hareketin arkasından, Çin’de büyük bir Türk avı başladı. İsyana katılanların yakın akrabaları birer birer yakalanıp, idam olundu. Kür Şad’ın da bütün ailesi tutuklanıp, katledildi. Belki de imparator, babası Tuglu (Tu-lu/Törü) ile yaptığı dostluk anlaşmasından dolayı, sadece yeğenini bağışlamıştı. Çin kaynaklarında aynen anlatılan bu hadise tabiki sonuçsuz kalmadı. Çinliler bu olayın tekrarlanmasından korktuğu için, Kök Türklerin, Çin sınırlarını korusunlar diye, Sarı Nehri geçmelerine izin verdiler. Böylece, Kür Şad’ın ihtilâl hareketi ileride vukubulacak isyanların da temelini oluşturdu.

Tarih içerisinde belki Kür Şad’ın adı unutuldu, fakat arkadaşlarıyla yaptığı fedakârlık milletin hatırasında o derece yer etti ki, Türk milleti onları “kırklara karışmak” deyimiyle herzaman andı. Biz Türkler arasında bugün, vatan ve millet uğruna can verenlerin arkasından söylenen “kırklara karıştı” deyiminin Kür Şad ve kırk arkadaşıyla alâkalı olduğunu sanıyoruz.

Maalesef bazı sahte kahramanların veya bilmem hangi ülkede ve hangi tarihte yaşamış, bizim tarihimizle uzaktan yakından ilgisi olmayan şahısların ölümleri veya doğumları basın-yayın yolu ile milletimizi sanki çok ilgilendiriyormuş gibi hatırlatılırken, varlığımızı borçlu olduğumuz Kür Şad ve kırk arkadaşı misalinde olduğu gibi, bu devlete ve millete canlarıyla, mallarıyla hizmet eden kişiler unutturulmaya çalışılsa da, Türk milleti onları hiçbir zaman unutmayacak ve rahmetle anacaktır.

Saadettin GÖMEÇ
TÜRK BÜYÜKLERİ XI / KÜR ŞAD, Yeni Orkun, Sayı 16, İstanbul 1989.