- Çokbilgi.com - https://www.cokbilgi.com -

Aşık Paşa

aşık paşa kimdirÂşık Paşa, 670/1272’de Kırşehir’de doğmuştur. Asıl adı Ali, mahlası Âşık’tır. Önce Süleymân-ı Kırşehrî’den, daha sonra İlyas Paşa’nın halifelerin­den Şeyh Osman’dan ders aldı. Muhlis Paşa’nın vasiyeti üzerine Şeyh Osman, Âşık Paşa’yı kızı ile evlendirdi. Bir süre sonra Anadolu Valisi Timurtaş Pa­şa’nın veziri oldu. Bazı siyasî olaylara karıştığı için Mısır’a gitti. Amasya’ya ge­ri dönerken Kırşehir’e geldiğinde hastalandı ve orada 733/1332’de vefat etti.

730/1330 yılında yazılan ve yaklaşık 10.592 beyit olan Garîb-nâme, aruzun “fâilâtün fâilâtün fâilün” kalıbıyla nazmedilmiş olup on bölümden meydana gel­mektedir. Dinî, tasavvufi ve öğretici bir eser olan ve halkı eğitme amacıyla yazı­lan Garîb-nâme, Anadolu’da Türk tasavvuf edebiyatının en eski ve tesirli eser­lerinden biridir. Mesnevî on baba ve her bâb on destana ayrılmıştır. Birinci bâbda vahdet (birlik), ikincide vücut ve ruh, üçüncüde mazi, hâl ve istikbal, dördüncü­de dört unsur, beşincide beş duygu, altıncıda yaratılışın altı günü, yedincide ye­di kat gök, sekizincide sekiz cennet, dokuzuncuda nefes, onuncuda on mevzu an­latılmaktadır.

Her bâbda bulunan on destanda da babın esas konusuyla ilgili de­ğişik hikâyeler anlatılmakta, bunların başında ve sonunda bazı nasihat ve öğüt­ler verilmektedir. Âşık Paşa bu eserinde sadece derviş ve şeyh olarak değil, ay­nı zamanda büyük bir din âlimi ve mütefekkir olarak göründüğü için Garîb-nâ-me, devrindeki tasavvuf kültürünün mümessil eseri olmuştur. Eser hem bu husu­siyeti hem de sade dili dolayısıyla büyük bir şöhret kazanarak geniş bir okuyu­cu kitlesine hitap etmiştir. Tasavvuf ansiklopedisi olarak nitelendirilebilecek olan eserde nasihat üslûbu hâkim olmakla beraber; birçok yerinde temsil yoluy­la bazı hikâyeler anlatılmıştır. Bu hikâyeler arasında gerçek hayattan alındığı intibaını verenlere de rastlanmaktadır. Bu yönüyle eser, aynı zamanda önemli bir hayat kitabı hüviyetine sahip görünmektedir. Çünkü halk üzerindeki büyük tesi­ri dinî ve tasavvuf! bilgilerin yanında, hayat kültürünü de yansıtmasından kay­naklanmaktadır.



Eser, XIV. asır Anadolu Türkçesinin hususiyetlerini yansıtması bakımından önemlidir. Yoksa eserde kullanılan dil sağlam olmakla beraber; mükemmel de­ğildir. Bunun en önemli sebebi; Anadolu Türkçesinin şiir dilini henüz oluşturma devresinde bulunmasıdır. Nitekim sonraki asırlarda bu türün oldukça güzel ör­nekleri verilecektir. Ancak burada eserin şuurlu bir şekilde Türkçe olarak yazıl­ması dikkate değerdir. Nitekim Âşık Paşa, bu asır Anadolusunun siyasî ve ide­olojik birliğinin sağlanmasında halkı eğitmekte ana dilinin gücüne ve yararına inanmış bir aydın olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bu nedenle Garîb-nâme’de “Türk diline kimseler bakmaz idi I Türklere hergiz gönül akmaz idi II Türk dahi bilmez idi bu dilleri I İnce yolu, ol ulu menzilleri” diyerek üzülen Âşık Paşa, ye­ni Türk nazım dilini şuurla işlemeğe çalışmış, bazen hoş ve güzel mısralar kale­me almış ve eserini şuurlu olarak Türkçe yazmıştır. Garîb-nâme üzerinde yüksek lisans ve doktora seviyesinde çalışmalar yapılmıştır (bk. Kaynakça). Bedri Noyan eseri yayımlamıştır (Âşıkpaşa-yı Velî. Garîbnâme, Ardıç Yayınları, 1998). Kemal Ya­vuz tarafından Garîb-nâme üzerinde yapılmış olan en son ve kapsamlı ilmî çalış­ma da neşredilmiştir (Aşık Paşa, Garîbnâme [Tıpkıbasım. Karşılaştırmalı Metin ve Ak­tarma], Ankara 2000).

Tasavvufî bir mesnevî olan Fakr-nâme 161 beyit olup aruzun “fâilâtün fâ-ilâtün fâilün” kalıbıyla yazılmıştır. Âşık Paşa, bu mesnevisinde alçak gönüllülü­ğü, dünya nimetlerini hiçe sayarak azla yetinmeyi ele almış ve onu Tanrı tarafın­dan türlü renklerle bezenmiş “Fakr” adlı bir kuş olarak tasvir etmiştir. Eserin ko­nusu şöyledir: Tanrı, yeri ve göğü yarattıktan sonra, güzel bir kuş hâline koydu­ğu Fakr’a konacak bir yer bulmak üzere uçmasını emreder. Kuş, sırasıyla arşı, kürsî’yi, cennet’i güneş’i, yer’i dolaşır; Âdem’e, Nuh’a, İbrahim’e, Musa’ya, İsa’ya uğrar. Ancak hiçbirinde durmayarak “ganî” iken kendini “fakir” bilen ve onunla övünen Ahmed (Muhammed)’e giderek onda karar kılar. Mesnevî E. Jemma (“II Fakrnâme Libro Della Povcrta di Âşıq Pasa”, Estatto dalla Rivîsta Degli Studi Orientali, XXIX. Roma 1954, s. 219-45) ve Agah Sırrı Levend (“Âşık Paşa’nın Bilinmeyen İki Mesnevisi: Fakr-nâme ve Vasf-ı HâF’, TDAY-Belleten 1953, Ankara 1988, s. 205-84) tarafından yayımlanmıştır.

39 beyitten oluşan Vasf-ı Hâl mesnevisi de aruzun “fâilâtün fâilâtün fâilün’ kalıbıyla yazılmıştır. Biri Roma’da diğeri Manisa’da iki nüshası bulunan mesne­vide şairin adı geçmemekle birlikte, eserin Garîb-nâme‘nin sonunda yer alması Âşık Paşa’ya ait olduğu fikrini kuvvetlendirmektedir. Şair bu mesnevisinde “hâl”i, “hâl”in çeşitlerini ve nasıl geçirilmesi gerektiğini işlemiştir. Eser, Agah Sırrı Levend tarafından neşredilmiştir.

Âşık Paşa’nın Hikâye diye tanınan bu mesnevisi de aruzun “fâilâtün fâilâ­tün fâilün” kalıbıyla yazılmış olup 59 beyitten oluşmaktadır. Raif Yelkenci’ye ait hir Garîb-nâme nüshasının sonunda bulunmaktadır. Bu mesnevide bir müslü-man bir hristiyan ve bir yahudinin başından geçenler anlatılmaktadır. Eser Agah Sırrı Levend tarafından yayımlanmıştır (“Âşık Paşa’nın Bilinmeyen İki Mesnevisi Daha: Hikâye ve Kimya Risalesi (Altı Tıpkıbasım ile Birlikte)”. TDAY-Belleten 1954, An­kara 1988, s. 265-84).

Âşık Paşa’ya ait olduğu şüpheli görünen Kimya Risalesi‘nin bir nüshası Ço­rum İl Halk Kütüphanesi 2889 numarada kayıtlıdır. Bu risale de Agah Sırrı Le­vend tarafından neşredilmiştir (“Âşık Paşa’nın Bilinmeyen İki Mesnev isi Daha: Hikâ­ye ve Kimya Risalesi (Altı Tıpkıbasım ile Birlikte)”. TDAY-Belleten 1954, Ankara 1988. s. 265-84).

Mısralarının ilk harfleri, eski harflere göre ve “eliften “y”ye kadar tertip edilen manzumelere “elif-nâme” ismi verilmektedir. Âşık Paşa’nın Elif-nâme manzumesi, bazı Garîb-nâme nüshalarının sonunda yer almaktadır. Şair, bu şi­irlerin her birine bir harfle başlamış ve her cüzün başında da o harfle başlayan bir kelimeye yer vermiştir. Genel olarak aruz vezniyle yazılan Elif-nâme’nin ba­zı cüzleri hece vezniyle kaleme alınmıştır. Bir nüshada dörtlük şeklinde yazılan manzumenin, diğer nüshalarda musammat gazel formunda yazıldığı görülmek­tedir. Otuz şiirden oluşan elif-nâmenin altı bölümünü Sadettin Nüzhet Ergun (Türk Şairleri, c. I, İstanbul s. 129), 29 bölümünü de Abdülbâki Gölpınarlı (Yunus Emre ve Tasavvuf, İstanbul 1992. s. 296-315) neşretmiştir. Elif-nâme, son olarak Mustafa Demirel tarafından bir incelemeyle birlikte tenkitli metin olarak yayım­lanmıştır.

Osmanlı Müellifleri yazarı Bursalı Tahir Âşık Paşa’nın telifatı arasında Ri­sale fîBeyâni’s-semâ adlı bir eser adı zikrederse de, bu isme başka kaynaklarda rastlanmamaktadır. Bu risalenin Âşık Paşa’ya aidiyeti şüphelidir. Adından Tasavvuf Risalesi diye sözedilen bir küçük risale ise, Garîb-nâme’nin kısa ve mensur bir metni özelliğine sahiptir. Cihan Okuyucu, bu risale ile Garîb-nâme arasında mukayeseli bir çalışma yayımlamıştır.

Aşık Paşa’nın Garîb-nâme‘de bulunan gazellerinden başka eski nazire mec­ralarında da bazı şiirlerine rastlanmaktadır. Bu şiirlerde başlangıca ait bazı ak­saklıklar görülmektedir. Yunus Emre’nin tesiri altında bazen hece vezniyle, ba-en de aruzun heceye yakın kalıpları ile yazdığı gazel-ilâhîlere rastlanmaktadır. Bunların Yunus Emre’deki sanat ve lirizmden mahrum olduğu bir gerçektir. Bununla beraber; Türk şiir dilinin gelişiminde Âşık Paşa‘nın önemli bir yeri olduğu inkâr olunamaz bir gerçektir. Önce Abdülbaki Gölpınarlı, Âşık Paşa’nin şiirlerinin 14 tanesini yayımlamıştır (“Âşık Paşa’nin Şiirleri”, Türkiyat Mecmuası, c. V, İstanbul 1936, s. 87-101). Daha sonra S. Nüzhet Ergun Türk Şairleri’nde 15 şiir daha yayımlamış, Abdülbaki Gölpınarlı 67 tane olan şiirlerinin tamamını neşretmiştir (Yunus Emre ve Tasavvuf, İstanbul 1992, s. 295-346). Son olarak O. Kemâl Ta­vukçu, Âşık Paşa’nin eksik olan Furkat-nâme isimli mesnevisi ile 8 gazelini ilim âlemine sunmuştur (“Âşık Paşa’nin Bilinmeyen Bazı Gazelleri”, Yedi İklim, nr. 62, İs­tanbul 1995, s. 51-5).

Kim Kimdir? sayfasına dön! «|