Fiilimsiler Nasıl Bulunur?
Tarih: 29 Kasım 2015 | Bölüm: Dil-Anlatım | Yorumlar: 45 Yorum var.
Bir cümledeki fiilimsileri bulmanın kolay yolu, öncelikle çekimli fiilleri, çekim ve yapım eklerini iyi öğrenmekten geçer. Çünkü cümle içerisinde fiilimsi eklerine benzeyen kip ekleri, hâl ekleri vs. kullanıldığında bunların fiilimsi olup olmadıklarını anlamak zor olmaktadır. Ben sizlere cümledeki fiilimsileri kolay yoldan bulmak için birkaç teknik göstermeye çalışacağım. Fakat bilinmelidir ki, çekim ve yapım eklerini doğru kavrayamayan, fiil çekimini bilmeyen kişilerin fiilimsileri de bulması zordur.
Cümle içindeki fiilimsileri kolayca bulabilmek için, aşağıdaki adımlar sırayla cümleye uygulanır. Uyarılara ve eklere dikkat ederek bu işlemler yapılırsa, fiilimsileri türleriyle birlikte bulabilirsiniz.
1) Fiil kök veya gövdelerini buluyoruz.
Fiilimsi ekleri fiil kök veya gövdelerine gelir. İsimler, edatlar, zamirler, bağlaçlar… vs. fiilimsi ekleri almazlar. Bunun için cümlede öncelikle kökü veya gövdesi fiil olan kelimeleri bulmamız gerekir. Bunun da en kolay yolu, kelimeye “-mak/-mek” eklerini getirmektir. Cümlede bunların dışında kalan kelimeleri eleriz; çünkü bunların fiilimsi olma ihtimali yoktur. Bu kelimeler belirlendikten sonra ikinci adıma geçilerek, kelimelerin aldığı ekler üzerinde düşünülür.
Yadsıma / İnkâr Nedir?
Tarih: 23 Kasım 2015 | Bölüm: Dil-Anlatım | Yorumlar: 9 Yorum var.
İnkâr etmek biçiminde kullanımı yaygın olan “yadsıma” kavramı, bir Türkçe karşılık olarak yakın zamanda sıklıkla kullanılmaya başlanmıştır. Bu kelimenin kökü olan “yad” sözcüğü, bilindiği üzere yabancı anlamını karşılayan bir öz Türkçe sözcüktür. Yadsıma kavramı ise, bir konuda daha önce düşüncesini veya tutumunu açıkça ortaya koyan bir kişinin, çıkarı için duruşunu değiştirmesi, yaptığı veya söylediği bir şeyi inkâr etmesidir. Bu bir kişilik özelliği olmakla birlikte, şartlar gereği kişini takındığı duruş olabilmektedir.
Kişiler bazen yaptıkları bir davranıştan, söyledikleri bir sözden veya sahip oldukları düşüncelerden pişman olup ağız değiştirebilir, bir şeyleri olduğundan farklı anlatmaya başlayabilirler. İşte bu durumdaki kişiler, gerçekleri “yadsımakta” ve apaçık bilinen şeyleri inkâr etmektedir. Bir dil – anlatım konusu olarak yadsıma cümleleri, işte böyle kişilerin söz ve davranışlarını örneklemektedir. “Sınav sorularını odanızdan ben mi almışım?” cümlesinde, kişinin soruları aldığını inkâr etmesi söz konusu olabilir. İşte bu bir yadsıma cümlesi örneğidir.
Yadsıma cümlesi örneği olarak kabul edebileceğimiz bazı sözlerde, “Peki söyleyen kişi gerçekten haklıysa ve yalan söylemiyorsa?” sorusu aklımıza gelebilir. Örneğin, “Bahçedeki topu ben patlatmadım.” cümlesini söyleyen bir çocuğun, gerçekten topa hiç dokunmaması bile söz konusu olabilir. O hâlde bu çocuğun bir şeyleri inkâr ettiği düşünülemez. Fakat inkâr cümlelerinde, sözü söyleyen kişinin genellikle art niyetli olduğu düşünülür veya sözün başı ve sonu belirtildiğinde bunun gerçek olmadığı anlaşılır. Eğer sorularda böyle bir durumla karşı karşıya kalınırsa, içerisinde yalan söylemenin söz konusu olabileceği cümle inkâr (yadsıma) cümlesi olarak kabul edilmelidir.
Doğrudan Anlatım Nedir?
Tarih: 13 Kasım 2015 | Bölüm: Dil-Anlatım | Yorumlar: 4 Yorum var.
Bir başkasına ait bir sözün, hiçbir değişikliğe uğratılmadan ve yorum katılmadan cümle içerisinde ifade edilmesine “doğrudan anlatım” denilmektedir. Genellikle bilim insanlarının, sanatçıların, büyük liderlerin veya günlük hayattaki herhangi bir kişinin sözlerini, yazı veya konuşma dilinde sıklıkla kullanırız. Eğer bu sözlere kendi düşüncelerimizi katar veya sözleri cümlemizin içinde eriterek farklı bir ifadeye dönüştürürsek bu “dolaylı anlatım” olur. Fakat sözleri aynen olduğu gibi ifade ettiğimizde bu doğrudan anlatım olarak kabul edilir.
“Öğretmen, Perşembe günü bu konuyla ilgili bir sınav yapacağım, dedi.” cümlesini söyleyen kişi, öğretmenin sözünü olduğu gibi aktarmıştır. Bu cümlede herhangi bir yorum veya değişiklik olmadığı için doğrudan anlatım kullanılmıştır. Doğrudan anlatım cümleleri genellikle tırnak içerisinde veya iki virgül arasında belirtilecek şekilde gösterilir. Doğrudan anlatımın “yanlış olmayan, doğru olan” şeyleri anlattığı düşünülmemelidir, bu kavram sadece sözleri doğrudan aktarmayı ifade etmektedir.
Örnek: – Atatürk: “Yurtta barış, cihanda barış.” diyerek bütün dünyaya mesaj göndermiştir.
– Hayatında kötülük nedir bilmeyen dedem, “İyilik her kapıyı açan bir anahtardır.” derdi.
– Ben sana sorduğumda, bu kitabı ilk kez okudum, demiştin bana.
– İş çıkışı hep birlikte sinemaya gideceğiz, dediler.
– Abisi, Ezgi’ye “Bir hafta sonra geleceğim.” demiş.
– O sessizlikte Pınar “Şimdi bunun neresi komik?” diyince salonda bir kahkaha patladı.
– Maliye Bakanı, “Asgari ücretin yılbaşından itibaren 1.300 TL olacağını.” söyledi.
– Bir belgeselde “Sivrisinekler yılanlardan daha çok ölüme sebep olmaktadır.” sözünü duymuştum.
– Kemal yaptığı hatanın farkına vararak, “Sizi mahçup ettiğim için üzgünüm.” dedi.
– Ablama “Gelirken bilgisayarımı da getir.” demiştim.
– Bir atasözünde “Gün doğmadan, neler doğar.” demişler, sıkma canını.
– Öğrenciler hep bir ağızdan, “Bilim insanı olacağız!” diye bağırdılar.
Egemenlik ile Bağımsızlık Arasındaki Fark
Tarih: 12 Kasım 2015 | Bölüm: Genel | Yorumlar: 13 Yorum var.
Her ne kadar ilk bakışta aynı gibi görünse de, egemenlik ve bağımsızlık kavramları arasında bir fark bulunmaktadır. Milli egemenlik denildiği zaman, bir devletin sahip olduğu topraklarda mutlak ve güçlü bir şekilde yönetim sağlayabilmesi kastedilmektedir. Milli bağımsızlık ise, bir devletin veya milletin, başka hiçbir gücün kontrolü altında kalmaksızın yaşaması ve geleceğine karar vermesidir. Yani biri devletin yönetimini, diğeri başka ülkelerin kontrolünde olmamayı gösterdiği için aslında çok farklı iki kavramı ifade etmektedir.
Tarih sorularında özellikle Kurtuluş Savaşı döneminde yapılan kongreler ve alınan kararların kapsamı ve içeriği ile ilgili sorularda milli egemenlik ve milli bağımsızlık kavramlarıyla sıklıkla karşılaşırız. Eğer bir madde, devletin uzak yakın demeden sahip olduğu tüm topraklarda otoritesini doğru bir şekilde koyabilmesini, yönetim gücünü her yerde hissettirebilmesini, devlet olma sorumluluğunu doğru bir şekilde uygulamasını kastediyorsa burada “millî egemenlik” söz konusudur. Çünkü “milletin ve onun tüzel kişiliği olan devletin yetkilerinin hepsi, hükümranlık, hâkimiyet” şeklinde tanımlanan egemenlik yönetimi kastetmektedir.