Sanal Bilgi Kaynaklarına Erişim Sorunları
Tarih: 14 Mart 2013 | Bölüm: Teknoloji | Yorumlar: Yorum yok.
Günümüzde bilgi teknolojisinin gelişmesiyle birlikte bilgi kaynaklarına erişim olanakları farklılaşmış ve genel ağ (internet) üzerinden yapılan bilgi paylaşımları artmıştır. İnternet erişim olanaklarının artmasıyla birlikte, internet üzerinde araştırmacılara sunulan bilgi kaynaklarının kapsamı artmıştır. Bu gelişmelerle birlikte internet, elektronik ansiklopedi olma gibi bir işlev yüklenmiştir. Sanal ortamın e-kütüphane gibi hizmetler sunabilmesiyle, araştırmacıların internet üzerinden elektronik bilgi kaynaklarına ulaşma eğiliminde de artış olmuştur.
Bu gelişmeler özellikle eğitsel – akademik çalışmalara farklı ortamlar sunuyor olmakla birlikte, kuşkusuz ki ciddi bir sistem desteğine gereksinim duymakta, sanal ortamda oluşturulan bilgi merkezlerinin düzenli ve güvenli olarak işleyebilmesi için altyapı çalışmalarıyla sağlıklı bir paylaşım ortamı oluşturmayı gerektirmektedir.
Bilgi kaynaklarına erişim, hem toplumun bilgi teknolojilerini kullanmadaki yetkinliğinden hem de paylaşılan bilgilerin niteliklerinden önemli ölçüde etkilenmektedir. Bu durum, e-kaynakların bireylere sunduğu işlevsel yardımın niteliğini de etkilemektedir. Bilgi kaynaklarına ulaşmada karşılaşılan genel kullanım sorunlarını şu başlıklar altında açıklayabiliriz:
1. Bilgi Sistemlerindeki Çeşitlilik: Elektronik ortamda paylaşılmak üzere hazırlanan bilgi kaynakları, onlara ulaşacak insanlara çok farklı yollarla sunulabilmektedir. Sanal ortam, çok hızlı değişen ve sık sık güncelleştirilmesi gereken dirik bir yapı olduğundan, bilgi kaynağı sunma hizmeti veren kişiler bu konuda duyarlı olmalı ve kullanıcıları bilgiye en kısa yoldan yönlendirebilmelidirler.
Bir Kere Yücelmiş Olmaya Görsün!
Tarih: 13 Mart 2013 | Bölüm: Felsefe | Yorumlar: 1 Yorum var.
İnsanlar doğaları gereği sürekli kendilerine rakip olarak gördükleri kişilerle çekişme durumundadırlar. Bunu bazen kabul etmez ve çeşitli ifadelerle bir yarış içerisinde olmadıklarını ve hatta bazen “rakip tanımadıklarını” ifade ederler. Bu söylemlerinin altında da büyük olasılıkla yine bir yarış duygusu vardır.
Duygularını yaşamına çok kolay yansıtan insan, yaşamı içerisinde bazı konularda kendilerinden daha uzman, bilgili, yetenekli, yüce… insanlara sürekli taş atar. Bu taş atma olgusu, çoğu zaman çekememezliğin sonucunda oluşur. Bu davranışıyla kişi, önce kendi psikolojisini olumsuzluklar üzerine kurmaya başlar; sonra ise çevresindeki başarılı insanları hasetlikle kaybetmeye başlar. Yani hem kendisini hem de sosyal çevresini büyük ölçüde yaralar.
Birçoğumuz elma, armut, erik… ağaçlarındaki meyvelere ulaşmak için çabalamışızdır. Bu çabalardan biri –bazen de en sonuncusu– genellikle “taş atarak meyveyi aşağı indirme”dir. Yere indirilen, sonuçta yere indirildikten sonra mideye indirilecek ve çoğu zaman basit bir maddedir. Fakat onu ele geçirmek için kararlılık gösteren birisi için, o basit madde artık büyük bir hedeftir. Buradan da anlaşılacağı üzere genellikle olumsuz durumlar için kullanılan “taş atma” sözcük öbeği, burada da herhangi bir yönden kazanım elde etmek için kullanılmıştır. Atalarımız da bu olguyu anlatmak için “Meyve veren ağaç, taşlanır.” demişlerdir.
Keçecizâde İzzet Molla
Tarih: 1 Mart 2013 | Bölüm: K | Yorumlar: Yorum yok.
Babası I. Abdülhamid devri kazaskerlerinden Keçeci-zâde Salih Efendi, onun da dedesi Konya Toprak Sokak Camii imamı Keçeci Süleyman Efendi olup adını bu zatın mesleğinden alan aile aslen Konyalıdır. Salih Efendi’nin babası Mustafa Efendi henüz yirmi yaşlarındayken ailesinin haberi olmadan Konya’dan İstanbul’a gelerek Pîrî-zâde Sâhib Efendi’ye bağlanmış ve onun aracılığıyla Davud Paşa Camii imamının kızıyla evlenmişti. İzzet Molla’nın babası bu evlilikten dünyaya gelmiştir.
İstanbul’un Avratpazarı semtinde 1786’da doğan İzzet Molla, çok küçükken babası tarafından eğitime başlatılmış, fakat henüz on üç yaşlarındayken öksüz kalarak zorluk ve yokluklar içinde bir ömür sürmeye mecbur kalmıştır. Bu yıllarda enişteleri Meş’aleci-zâde Es’ad Efendi ve Moralı-zâde Hamîd efendilerin yardımlarıyla büyütülmüş, ancak içine düştüğü üzüntülü durumlar ve geçim derdi onu genç yaşlarda içkiye düşürmüş, biraz da bu yüzden eğitimini yarıda bırakmak zorunda kalmıştır.
Gittikçe hayatından bezen genç İzzet, sonunda intihara karar vererek yanına bir şişe rakı alır ve düşüncesini gerçekleştireceği Göksu’ya gitmek üzere Bahçekapısı’ndan bir kayığa biner. Kayık Kuruçeşme sahillerinden ilerlerken, o sırada yalısının penceresinde Sâhib Dîvânı’m incelerken çözemediği bir meseleyi kendisine soran Hançerli Beğ’in sorusuna doyurucu bir cevan verir.
Ergenekon
Tarih: 1 Mart 2013 | Bölüm: Efsane, Ergenekon | Yorumlar: 10 Yorum var.
Ergenekon efsanesi veya destanı, Türklüğün yeniden dirilişini anlatan binlerce yıllık bir sözlü edebiyat ürünüdür. Ergenekon ise, bu destanda rivayet edilen yere verilen addır. Bugünlerde ismi bir hukuk davasına verilmiş olduğu için televizyonlarda sıkça duyulan Ergenekon, aslında Türkler için kutsaldır; çünkü ulusumuzun yeniden ortaya çıktığı bir dönüm noktasıdır.
Ergenekon, Türklerin 12 hayvanlı takviminde yılbaşı olarak kutlanmaktadır ve bu tarih bugün kullandığımız takvime göre 21 Mart‘a karşılık gelmektedir. Tam bu tarihte, Yenigün (Nevruz) Bayramı’nın kutlanıyor olması, sizce bir tesadüf müdür? Kuşkusuz bu Türk bayramı, ulusumuzun yeniden ortaya çıktığı güne ithafen “Yeni Gün” bayramı olarak adlandırılmış ve binlerce yıldır kutlanagelmiştir.
Aşağıda, Ergenekon ve destanlar üzerine hazırlanmış içeriğe ulaşabileceğiniz bağlantılar bulunmaktadır. Merak ettiğiniz birçok konu hakkında bilgi ve belgeler görebileceğiniz içeriklerimize bağlantılardan ulaşabilirsiniz.