Milli Bilinç Yoksunluğu
Tarih: 31 Aralık 2011 | Bölüm: Türkçülük | Yorumlar: 34 Yorum var.
Milli bilincin önemini ve toplumumuzdaki yozlaşmayı belirtmeden önce, milli bilincin ne olduğuna değinelim. Milli bilinç, kişilerin mensubu oldukları ulusun kültür, toplum, tarih, ahlâk… gibi değerlerini hakkıyla benimsemeleri; birey – devlet ilişkisini kavrayarak kendilerini devletlerine daha yararlı hâle getirebilmek için çaba göstermeleri; tarihsel süreçlerin birikimiyle günümüze aktarılan değerlerin bilincinde olup, bunları gelecek kuşaklara aktarmaları ve bu çabaların sonucu olarak hem kendi refahlarını sağlamaları hem de devletlerini çağdaş ve uygar devletler seviyesine ulaştırmalarıdır. Milli bilince sahip olmak, kendinde olmak, özünü tanımaktır. Nasıl bir dünyada yaşadığımızı, bu günlere nasıl geldiğimizi ve gelecek kuşaklar için neler yapmamız gerektiğinin ayırdında olmaktır.
Günümüzde özellikle gençlerin, tarihinden, kültüründen ve milliyetinden yavaş yavaş koptuğunu görüyoruz. Yaşadığı devletin cumhurbaşkanının adını bilmeyen, Malazgirt Savaşı’nın önemini kavrayamayan, Çanakkale’de atalarımızı şehit eden onlarca milletten düşmanlarını tanımayan, ot gelip palak gitme eğiliminde olan… milyonlarca genç var Türkiye‘de. Bunu söylemek çok acı; ama her gün milliyetinden biraz daha kopan gençlerin varlığına tanık oldukça, artık onları titreyip kendilerine döndürecek bir şeylerin yapılması gerektiğine daha fazla inanıyorum. Dünya küreselleşmenin etkisiyle büyük bir hızla değişirken ve dört yanımızda düşmanlar bize diş bilerken, bizim gençliğimizin tek uğraşı “msn” olmamalı diye düşünüyorum. Çünkü Türklüğün ve Türk Devleti’nin devamını sağlayacak olan genç kuşak, her an her türlü duruma hazır yetişmelidir.
Eşrefoğlu Rumi
Tarih: 28 Aralık 2011 | Bölüm: E | Yorumlar: Yorum yok.
Bu asrın tanınmış mutasavvıflarından Eşrefoğlu Rûmî‘nin asıl adı Abdullah’tır. Babasına istinaden “Eşrefoğlu” veya “Eşref-zâde” diye tanınmıştır. İznik’te doğan şair iyi bir tahsil görerek zahirî ve bâtını ilimleri öğrendikten sonra Bursa’da Emîr Sultan’a intisap etmiş, daha sonra onun tavsiyesiyle Hacı Bayram-ı Velî’ye mürit ve damat olmuştur.
On bir sene burada riyazet ve nefis mücadelesi geçirdikten sonra icazet alıp İznik’e halife olarak gönderildi. Bir süre sonra Hacı Bayram’ın isteğiyle Hama’da bulunan Abdülkadir-i Geylânî’nin evlâdından Şeyh Hüseyin el-Hamavî’ye intisap etti. Şeyh Hüseyin, ona kısa sürede hilâfet vererek Kadiriye tarikatının Anadolu’da neşrine memur etti. İznik’e dönen Eşrefoğlu burada Kadirîliğin kolu olan Eşrefiye Dergâhı’nı kurarak halkı irşada başladı. Tarikatı kısa sürede yayılarak özellikle İznik ve Bursa havalisinde etkili oldu.
Mihri Hatun
Tarih: 28 Aralık 2011 | Bölüm: M | Yorumlar: 1 Yorum var.
Sultan II. Bâyezîd devri kadın şairlerinden olup Amasyalıdır. Kaynaklar onu güzel, iffet sahibi ve hoş sohbetli biri olarak kaydederler. II. Bâyezid’in oğlu Şehzade Ahmed’in Amasya valiliği sırasında çevresinde oluşan edebî muhitte yer almayı başarmış, bayram ve Ramazan gibi değişik vesilelerle bu şehzadeye on bir methiye sunmuştur. Devrin padişahı II. Bâyezîd için de bir kasîde nazmedip gönderdiği ve karşılığında 3000 akçe ihsan aldığı bilinmektedir.
Divanının nüshalarından birinde bu padişahın kütüphane mührünün bulunması, eserinin bir nüshasını tertip ederek II. Bâyezîd’e gönderdiği kanaatini uyandırmaktadır. Zamanının önde gelen şair ve bilginlerinden Necâtî, Güvâhî, Makâmî, Münîrî, Âftâbî, Zeyneb Hatun ve Hâtemî mahlasıyla şiir söyleyen Müeyyed-zâde Ab-durrahmân ile görüşüp karşılıklı şiirler yazmıştır. Özellikle Zatî ve Necatı Bey‘e yazdığı nazireleri, kendisine bu şairlerle boy ölçüşebilecek kadar güven duyduğunu göstermesi bakımından dikkat çekicidir.
Mihrî Hatun öldüğü zaman II. Bâyezîd tarafından yaptırılıp Zevâdiye namıyla anılan bir Halvetî tekkesinde metfun bulunan dedesi Pîr İlyâs’ın yanına defnedilmiştir.
Karamanlı Nizami
Tarih: 27 Aralık 2011 | Bölüm: K | Yorumlar: Yorum yok.
Fâtih devrinin kasîde ve gazel şairlerinden olan Nizamî Karaman’da yetişmiş, iyi öğrenim görüp özellikle Farsçayı iyi öğrenmiştir. Güzel, yakışıklı, atak tabiatlı, eğlenceye düşkün bir genç olan Nizamî şiirlerinde daha çok dış görünüşe önem vermiştir. Bundan dolayı fikir noksanlığı ve anlam eksikliği şiirinin özelliklerinden biri olarak görülmektedir. Çok defa cinaslar, çeşitli benzetmeler ve kelime oyunları ile şiirindeki boşluğu örtmüştür. Bununla beraber Nizamînin şiirleri dış mükemmelliği bakımından XV. asrın en düzgün söyleyişlerine sahiptir.
Aruz veznine hâkimiyeti, hece tekrarları ve dolgun rediflerin yardımı ile şiirde bir ahenk oluşturduğu da görülmektedir Nizâmî’nin bilinen tek eseri divanıdır. Bu divanda Farsça gazel ve rubailer varsa da Türkçe şiirlerinin sayısı fazladır. Nizâmî’nin mürettep olan divanının başında kasîdeler, sonra gazeller yer almaktadır. Daha sonra murabba, muhammes, kıt’a, rubaî ve müfredler gelir. Sonunda da Farsça şiirler yer almaktadır.
Nizâmî’nin divanında 11 kasîde bulunmaktadır. Bunlardan ilki bir na’ttir. Diğerleri Karaman beyi İbrahim Bey, kardeşi Kasım Bey ve oğlu Pîr Ahmed Bey için yazılmıştır. Fâtih Sultan Mehmed için yazılmış “nergis” redifli bir kasidesi bulunmaktadır. Yine bu sultan için yazıldığı söylenen “kasr” kasîdesi ise, Pîr Mehmed Bey için yazılmıştır. Nizâmî’nin asıl şairliği gazellerinde görülür. Tezkire yazarları da şairin özellikle gazellerini beğenmiş ve övmüşlerdir. Şeyhî ile Nizami‘yi karşılaştırmaları ve onu diğerlerinden üstün tutmalada gazelleri sebebiyledir.