Onaylanmayacak Yorumlar!
Tarih: 9 Ağustos 2012 | Bölüm: Günce | Yorumlar: 22 Yorum var.
Keşke sizler böylesi tutumlar izlemeseydiniz de, ben de bu yazıyı yazmasaydım. Fakat bu konuda daha bilinçli olmanız için bir “uyarı” niteliğindeki bu yazı ile, sizleri Türkçemizi doğru ve güzel kullanmaya davet edeceğim. Dilimize gereken önemi ve değeri vererek takdir edilecek yorumlar gönderenlerden, onları böyle bir konu ile muhatap edebilme olasılığıma karşı özür diliyorum.
Bu ağeline her gün binlerce kişi giriyor ve yüzlerce yorum gönderiliyor. Yorumların hepsini günlük olarak okuyup onaylamanın sıkıntısını geçerek, yorumlarda kaç defa belirttiğimiz hâlde düzelmeyen yazım ve anlatım bozukluklarına dikkat çekmek istiyorum. Bir yazıya yorum yaparken, öncelikle “Bu yorumu niçin yapıyorum?” diye kendinize sormanız gerekiyor. Çünkü her gün klavyenin tuşlarına rastgele basıp yorum gönderenleri görüyorum. Ne yapmaya çalıştıklarını anlamıyorum; fakat bu davranışla hem kendilerini boş yere zahmete sokuyorlar hem de yorumları onaylayan bizleri…
Yorum yazarken dikkat edilmesi gereken diğer bir nokta ise, yazdıklarınızın yazara veya diğer okuyuculara bir şeyler “düşündürme / kazandırma” amacı taşıması gerektiğidir. “Çok beğendim.” veya “Hiç güzel olmamış.” diye kısa kısa yorumlar göndermektense, yazıyı niye çok beğendiğinizi veya yazının neden güzel olmadığını açıklamaya çalışırsanız, bu konuda sesinize kulak verecek birileri çıkabilir. Ayrıca yorumlar sadece “teşekkür etmek” veya “istekte bulunmak” için gönderilmemelidir.
Dil ve Toplum İlişkisi – Yavuz TANYERİ
Tarih: 30 Ekim 2011 | Bölüm: Türkçe | Yorumlar: Yorum yok.
Bir arada yaşayan insan topluluklarının “toplum” niteliğine kavuşabilmesi için gerekli en temel öğelerden biri, hiç kuşkusuz dildir. Çünkü toplumlar, aralarında birçok yönden “ortaklık” bulunan toplulukların oluşturduğu yapılardır. Kültür, tarih, soy, inanç ve dil gibi ortaklıklar, toplumları oluşturan “temel yapı taşları” olarak kabul edilebilir. Bu yapı taşlarının her biri, kendi içinde olduğu kadar, diğer yapı taşlarını etkileme açısından da çok önemlidir. Çünkü bir toplumun kültüründeki etkiler, doğal olarak diline de yansır. Aynı biçimde dildeki değişmeler de, kültüre yansır.
Diller, toplumların ihtiyaçlarından doğmaktadır. İlk dilin doğuşu ile ilgili bilimsel, felsefi, efsanevi ve dini boyutta türlü görüşler vardır. Fakat bu görüşlerin çoğu, bir “ihtiyaç” temeline dayanmaktadır. İnsanlar, yaratılışları gereği iş birliği yapmak, çevresindeki olayları ve nesneleri anlayıp ifade etmeye çalışmak ve düşüncelerini paylaşıp kendini ifade etmek için bir anlaşma aracının gerekliliğini hissetmişlerdir. Bu arayışın sonucunda, bir iletişim aracı olarak “dil” ortaya çıkmıştır.
Doğal süreci içerisinde oluşan ve Esperanto gibi “yapma” olmayan bütün doğal diller, toplum ürünüdür. Toplumu oluşturan bütün bireylerin “dil oluşturma becerileri” ölçüsünde oluşup gelişen diller, bu yönleriyle bütün toplumların ortak değerlerinin de aynası durumundadırlar. Dili oluşturan bireyler, kültürlerini, inanç yapılarını, gelenek ve göreneklerini, yaşayış biçimlerini ve bunun gibi bütün toplumsal değerlerini dillerine yansıtırlar. Arabistan çöllerinde yaşayan Araplar’ın dillerinde, “deve” hayvanı için yüzden fazla sözcük bulunmasına rağmen, Grönland’da yaşayan insanların dillerinde ancak resimlerde veya televizyonlarda gördükleri bir deve görüntüsünü karşılamak için kullandıkları bir veya iki sözcük bulunmaktadır. Aynı biçimde, binlerce yıldır söylencelerimizde işlenerek Türklerde kutsallık kazanan “kurtları” karşılamak için, Türkçede onlarca sözcük bulunmaktadır. Kuşkusuz bunlar, toplumların yaşayış biçimlerinin dildeki yansımalarıdır.
Dil Güneşinin İnsanlık Tarihine Doğuşu
Tarih: 1 Eylül 2011 | Bölüm: Felsefe, Türkçe | Yorumlar: 1 Yorum var.
Canlılığıyla insana adeta hayat veren dil, insan yaşamının her anında sır dolu yapısıyla değişmez olan özel yerini almıştır. Duygu ve düşüncelerimizin hayatımıza aksi olarak nitelendirebileceğimiz dilimiz; kendimizi ifade etmemizi sağlayan, toplulukları toplumlaştıran ve toplumları uluslaştıran en önemli unsurdur. Ve dil; insanlık tarihine güneş gibi doğuşuyla geçmişin pek çok sırrını günümüze ve geleceğe taşımaktadır.
Geçmişe doğru kısa bir yolculuğa çıkalım ister misiniz? İmkansız gibi görünen bu tarihsel yolculuğu bize mümkün kılacak araç dilin ta kendisidir. Dil geçmişten geleceğe olan yolculuğunda nesil duraklarındaki alacaklarını bir sonraki kuşaklara aktaracak ve bu böyle sürüp gidecektir. Siz de dil ile bu tarihi yolculuğu tadacaksınız. O halde kemerlerinizi sıkı bağlayın nesilden nesile aktarımda en harika araçla tarihin derinliklerine yol alalım… Toplumlar tarih boyu birçok özelliklerini dile nakşetmişlerdir. Böylelikle bir dile bakarak o toplumun geleneklerini, yaşam biçimini, hayat felsefesini, tarihini vs birçok özelliğini öğrenebiliriz. Türkçemizi baz alacak olursak güzel dilimizi incelediğimizde atalarımızın yaşadığı o kutlu çağlara gitmek mümkündür. Bu yönden dili incelerken heyecanlandığımı söyleyebilirim.
Gelin biraz da yolculuğun başlangıç noktasına, zaman tünelinin başına gidelim, bizleri tarihe götüren tarihi bize getiren capcanlı yapı dil nasıl oluşmuş hep birlikte görelim…
Türkçenin Tarihi Gelişimi
Tarih: 28 Temmuz 2011 | Bölüm: Türk Dili, Türkçenin Tarihi Gelişimi | Yorumlar: 15 Yorum var.
Altay dil teorisini kabul edenler için. Kuzey Buz Denizi’nden Basra Körfezi’ne, Kuzeydoğu Asya’dan Doğu Avrupa’ya kadar uzanan geniş bir alanda konuşulan Türk dili, bu dili konuşanların sayısı, yazılı metinlerinin eskiliği ve çokluğu bakımından Altay dilleri arasında en önemlisidir. Bugüne kadarki bilgiler ışığında, Türk dilinin tarihlendirilmiş en eski yazıtı, VII. yy’a ait Çoyren (Çoyr, 688-692) yazıtıdır. Başka bir deyişle, Türk yazı dilinin ilk örnekleri VII. yy’a aittir. Çoyren yazıtı, Köl Tigin, Bilge Kağan ve Tonyukuk yazıtları gibi mezar taşı olarak dikilmiştir.
Köktürk Kağanlığına bağlı bir kişinin, II. Köktürk Kağanlığını kuran Ilteriş’e katıldığını anlatan bu yazıt, sadece 6 satırdan ibarettir. Orhun yazıtlarının yazıldığı alfabe ile hâkkedilmiştir (taşa kazınmıştır). Dilimizin ve tarihimizin en önemli belgeleri olan Orhun yazıtları (Köl Tigin, Bilge Kağan ve Tonyukuk yazıtı), Çoyren yazıtından yaklaşık 40 yıl sonra yazılmaya başlanmıştır. Burada olduğu gibi, her ne kadar en eski yazıt olarak Çoyren yazıtı gösterilse de Orhun yazıtları Türk dilinin en eski belgeleri olarak değerlendirilir. Bunun nedeni bu yazıtlardaki metinlerin anlaşılabilecek uzunlukta olması, yani Köktürk harfleriyle yazılmış pek çok taşta olduğu gibi silinti ve tahribatın çok fazla olmamasıdır.
Moğol dilinin en eski yazılı belgesi, 1225 tarihli Yesünke Taşı’dır. Moğolların en önemli belgesi olan Moğolların Gizli Tarihi ise 1240 yılına aittir. Bu eseri Ahmet Temir, 1948 yılında Türkiye Türkçesine aktarmıştır.
Tunguzcanın en eski yazılı belgesi bugün artık ölü diller arasında sayılan Çuçen diline aittir. Bu belgelerden ilki 1413, ikincisi 1433’ten kalmadır. Tunguzca içinde en çok Mançular hakkında bilgi sahibiyiz. Mançuca belgelerin en eskileri ise XVI. yy’a aittir.Korecenin çok ufak parçalara yazılı olan ilk belgeleri ise 1443’ten başlamaktadır. Altay dilleri arasına çok geç dahil edilen ve bu sebeple Altay dil birliği üyesi olarak “belki” ihtiyatı konularak gösterilen Japoncanın en eski yazılı belgesi ise 712 yılına aittir.
Yukarıda görüldüğü üzere Türk dili, Altay dilleri arasında yazı dili kimliğini kazanmış en eski dildir. Dil dönemlendirmeleri, o dili konuşanlar tarafından yapılmaz. Çok daha sonraları o dille uğraşan dilbilimciler tarafından yapılır. O yüzden bazen birbiriyle örtüşmeyen değerlendirmelere rastlanabilir veya bir dönem için geçerli olan bir görüş daha sonra eskiyebilir; yerini yenilerine bırakmak zorunda kalabilir.