Söyleşi (Sohbet) Türünün Özellikleri
Tarihi Gelişimi ve Temsilcileri
Tarih: 4 Ekim 2011 | Bölüm: Söyleşi | Yorumlar: 29 Yorum var.
Bilim, sanat, felsefe, siyaset vb. alanlarda bilinen, tanınmış kişilerle yapılan görüşmelerde ele alman orijinal konularla ilgili sorulara verilen cevapları okuyucuya aktarmak üzere kaleme alınan yazılara söyleşi (sohbet) denir. Bu edebi tür, daha çok “sohbet” adıyla bilinmektedir. Bununla birlikte, Türkçe karşılığı olan “söyleşi” sözcüğünü kullanmak daha doğrudur.
Bir yazarın, kişisel görüş ve düşüncelerini fazla derinleştirmeden, okuyucusuyla konuşuyormuş gibi içten bir hava içinde yazdığı yazılara “söyleşi” (sohbet) denir. İnsanlar karşılıklı konuşmayı sevdiklerinden, söyleşi türündeki yazıları okumayı severler. İyi bildiği ve herkesin ilgilendiği bir konuda çoğu kişi söyleşi yazabilir. Bunun için bir konuda, ne söyleyeceğini bilmenin yanı sıra, nasıl söyleyeceğini bilmek gerekir. Söylenecekler, küçük şakalarla daha çekici duruma getirilebilir. İyi bir dinleyici olmak, iyi bir söyleşi yazmak için önemlidir. Usta bir söyleşi yazarı çok ağır konuları bile herkesin okuyup anlayabileceği bir duruma getirir. Sohbetlerde yalın, içten, samimi ve senlibenli bir dil kullanmak esastır.
Gazete ve dergiler yanında radyo ve televizyonlarda da yayımlanan söyleşi, öncelikle toplumsal ve sanatsal konulan ele alır. Ancak hangi alanda olursa olsun ele aldığı konu okuyucunun dikkatini çekmeli, ilgisini uyanık tutmalıdır. Bu anlamda röportajlarda işlenen konular öncelikle toplumu yakından ilgilendirenlerden seçilmelidir.
Hem öğretici ve bilgilendirici hem de yaratıcı yazılar arasında yer alması, söyleşinin çok yönlü bir tür olmasından kaynaklanmaktadır. Herkese hitap edebilecek bir konusunun olması; araştırma, inceleme, tespit etme, değerlendirme, bunları bazen gezip görerek yapma, okuyucuyla buluşması sırasında kurgusal bir yapının kurulması bu tür için önemli ayrıcalıklardır.
Bir yandan okuyucuya zevk ve bilgi veren söyleşi diğer yandan gözlem ve tespitlere dayalı olduğu için belge niteliği taşımaktadır. Bu belgeler zaman zaman fotoğraflarla da desteklenir. Yazar, tespitlerini aktarırken tarafsız olmak zorundadır. Bu özelliği ile çoğu kez karıştırılan gezi türünden kesin çizgilerle ayrılan söyleşide yazar kendi yorumunu katmaz. Her iki türde konunun ilginç ve çekici, inandırıcı olması; görme ve incelemeye dayalı bilgi toplama, diyalog ve soru sorma yoluyla anlatım benzer yönlerdir. Buna dayalı olarak bazı kaynaklarda gezi türü eserlerin söyleşi başlığı altında ele alındığı görülmektedir. Ancak bu iki türün sınırları içerik ve yapısal anlamda kesinlikle birbirinden farklıdır.
Söyleşi (Röportaj) Örnekleri
Tarih: 4 Ekim 2011 | Bölüm: Söyleşi | Yorumlar: 16 Yorum var.
ÖRNEK: 1)
Nâm-ı Diğer Kaptan’dan
“(…) Gazetecilik, zaman içinde, edebiyatla ilgisi pek olmayan bambaşka bir okur getirdi. Onlar değişik bir üslupla yazdığım için biraz şaşırıyorlar/Edip muharrir’bizde iyice ortadan kalktı. Şimdi siyasetten bahsederken ‘edip’ düzeyinde yazıyorsanız, yadırganıyor. Hatta, “Niye öyle yazıyorsunuz?” diyenler var. Fakat başka türlüsü mümkün değil.
Bir dil sevgisi aşılamak, anlatımda bir düzeyin gerisine düşmemek…
Şimdi kendimi övmek gibi olmasın ama, Yakup Kadri Bey’den üslupsuz gazete yazısı beklemek gibi bir şey bu… Neticede gazeteciliğim kabul görmeye başladı. O kadar ki, birçok defa eleştirdiğim, birçok yönden karşı olduğum Cumhuriyet gazetesi bile bana sütunlarını açtı. Bu adam konuşmalı, anlatmalı gibi bir yere gelindi. Meseleyi fikir adamı olarak buraya getirmem bence iyi oldu.
Seçilmiş bir yalnızlığa doğru…
İstanbul’da bu son dönem, sizin bir de dergicilik serüveniniz var. Sanat Olayı…
— Sanat Ofay’ına geleceğim, istersen sırayla gideyim…
İstanbul’a gelirken, yanılmıyorsam Hoca Hanım’a yazmaya başlamıştım. Burada ilk önce onunla uğraştım. Arkadan bir şiir kitabı tasarlamıştım. O Karanlıkta Biz’in hazırlıkları falan bir taraftan da…
Bunlar olurken, aile içi bazı durumlar ortaya çıktı. Bunlardan bir tanesi Biket’in yeni bir kariyere başlamasıydı. Biket sinemaya çok hazırlanmış durumdaydı, çok istekliydi. Fakat nasıl yapacağımızı bilemiyorduk. O zaman Selim İleri ortaya çıktı. Senin bir filmin yapılıyordu, Fevzi (Tuna) çekecekti yanılmıyorsam.
Evet. Seni Kalbime Gömdüm.
Sen bir akşam otururken, “Biket’e izin verir misiniz?” dedin. Ben de “Kendi bilir,” dedim. Biket de severek girdi işe. Kendine göre başarılı da oldu ve bir yerlere doğru gitmeye başladı sinemada.