Türklerde Devlet Sembolleri: “Başkentler”
Tarih: 15 Nisan 2013 | Bölüm: Türk Tarihi - Kültürü | Yorumlar: Yorum yok.
“Kutlu Başkent“, devlet ve milletin sembolü gibi. Hiç şüphe yok ki, Göktürklerin hepsi kutlu başkent Ötüken veya çevresinde oturmuyorlardı. Fakat eski Türk yazıtları zaman zaman Türk milletinden söz açarken bütün Türkler için, “Kutlu Ötüken Ormanı’nın milleti” diyorlardı. Bugün de bazı devletlerden söz açarken, onları başkentlerinin adlan ile anmıyor değiliz.
“Ebedî Türk devletinin” yeri, kutlu başkent:
Türkler’e göre “Ebedî bir devlete” sahip olma, ancak başkent idaresiyle mümkündü. Eski Türkler, devlete, “il” derlerdi. Ebedî ve hiçbir zaman yıkılmayacak olan bir devlet içinse “Bengü İl” derlerdi. “İl tutmak” onlarca devlet idare etmek, anlamına gelirdi. Bu sebeple, eski Türkler, “ebedî il tutma yerini” Ötüken, yani kendi başkentleri olduğunu tekrarlardı. Onlara göre başkentte, Türk milleti, Ötüken‘de oturursa, ilde bun, yani kaygı ve keder olmayacaktı. Elbette ki bu köklü devlet prensiplerinin doğusunda, önemli tarih olayları da rol oynamışlardı.
630 Çin yenilgisinden önceki, Îl-Kağan, başkentini Çin fin kuzey sınırlarına indirmiş ve oralarda yaşamağa başlamıştı. Güçlü Çin ordularına karşı yenilince de, Gobi çölünü geçerek, kuzey-batıdaki Türk ülkelerine kaçamamış ve hemence Çinliler’in eline esir düşmüştü. Bunun için artık Türk yazıtları, “Türk kağanlarının kendi başkentlerinde oturmalarını” ve Çin’e ancak “kervan veya elçilik göndermek” yolu ile siyasi bağlar kurmalarını emrediyorlardı.
Uygur kağanının başkenti de ünlü bir şehirdi. Kara – Balsagun’daki Uygur yazıtında, “Uygurların çok eski bir başkentinden” ve bu başkentin bir dağla ırmak arasında bulunduğundan söz açılıyordu. Bu eski başkentin nerede olduğunu pek iyi bilmiyoruz. Bu başkent sonraları, yine aynı yazıta göre, Orhun nehri kıyısına indirilmişti. Önceki başkentin Selenga ırmağı kıyısında olması çok muhtemeldi. Uygurlar, Orhun kıyısındaki başkentlerine “Ordu Balık” yani “Kağan otağının bulunduğu şehir” adını vermişlerdi.
Eski Türk Devletlerinin Başkentleri
Tarih: 14 Nisan 2013 | Bölüm: Türk Tarihi - Kültürü | Yorumlar: Yorum yok.
Başkent “Ötüken” bölgesi, askerî strateji bakımından da, önemli bir yerdi: Orta Asyalılar’ın her zaman karşı karşıya bulundukları en büyük ülke ve tehlike, çin idi. Ötüken bölgesi ile Çin’i, büyük Gobi çölü ayırıyordu. Ötüken ve Altay dağlarının güney uçları ise bu çölün içine, Çin’e doğru bir kama şeklinde giriyor ve çöl içinde, epeyce de uzuyordu. Bu dağlar, Orta Asya’dan Çin’e geçmek için, âdeta bir “sıçrama tahtası” vazifesi görüyorlardı. Bu dağların yardımı ile çöl, daha kısalmış oluyordu. Ayrıca, doğuya, batıya ve kuzeye giden yollar da, hep bu bölgede birleşiyordu.
Türkler, kutlu başkent çevresinde toplanıyor:
Ötüken bölgesine kağanlık otağını dikemeyenler, Orta Asya Türk kavimlerini çevrelerinde toplayamazlardı: Ötüken bölgesinin, din ve strateji bakımından önemi ve bu bölgenin başkent olarak tutulmasının zorunlukları üzerinde az önce durmuştuk. 682’de İl-Teriş Kağan ortaya çıkıp da, İkinci Göktürk devletini kurma için çaba gösterirken, ilk amacı bu bölgeyi elde etmek idi. Ötüken’de yerleşince işler kolaylaşmış ve devlet de kurulmuş olacaktı. Bu çabaları, okunması ve anlaşılması oldukça zor olan vezir Tonyukuk’un, eski Türkçe yazıtlarından dinleyelim:
“(Ben), Bilge-Tonyukuk, Boyla-Bağa Tarkan’la birlikte, İl-Teriş Kağan’ın yanında olarak, güneyde Çinlileri, doğuda Hıtaylar’ı ve kuzeyde de Oğuzlar’ı pek çok öldürdük.
(İl-Teriş Kağan’ın) bilgide, eşi, şöhrette eşi ben idim. Ona bağlı oldum. Çugay-Kuz ve Kara-Kum adlı yerlerde oturur idik. 0 yerlerde geyik yiyerek, tavşan yiyerek oturur idik. Milletimizin boğazı tok idi. (Ama) düşmanlarımız çevremizde, kuş gibi uçuyorlardı. Biz de, uyanık idik…
Türk Devletlerinde Başkentler
Tarih: 13 Nisan 2013 | Bölüm: Tarih ve Kültür | Yorumlar: 4 Yorum var.
Orhun nehrinin kaynaklarını aldığı dağ ve ormanlar, bütün Orta Asya halklarınca, kutlu idiler. Orhun nehri, kaynaklarını, güney-batıdaki dağlardan, alırdı. Bir süre doğuya doğru akan nehir, büyük bir ovanın etrafını çevirerek, kuzeye döner ve aynı yönde, Baykal gölüne kadar uzanırdı.
İşte, daha başlangıçta nehrin etrafını çevirdiği bu ova, Orta Asya’nın hemen hemen bütün büyük imparatorluklarına başkentlik, etmiştir. Türkler, Orhun nehrinin kaynaklarını aldığı dağ ve ormanlara, “Kutlu Ötüken Ormanı“, nehrin çevirdiği ovaya da “Ötüken yeri“, demişlerdi. Kutlu Ötüken ormanlarından çıkan, daha birçok ırmaklar ve çaylar, ovayı yararak doğuya doğru akıyorlar ve Orhun nehrine kavuşarak dökülüyorlardı.
Cengiz Han çağında, bu bölgeye “Kara-Korum” adı verilirdi. Bu çağın tarihçilerine göre, Kara-Korum ovasında otuz çay bulunurmuş. Bu çayların kıyılarında yaşayan insanlardan da, Otuz boy meydana gelmiş. Fakat bir gerçek varsa, her yeni imparatorluk kuruldukça, bu bölgenin soylularının da, değişmiş olduğu idi.
Bütün imparatorlukların başkenti, aynı yerde: Hunlar’ın başkenti “Ejderler şehri“; Göktürkler’in Ötüken’i; Uygurlar’ın, “Ordu-Balıg” ve Avar başkenti; Cengiz imparatorluğunun “Kara-Korum” adlı başkentleri hep bu havza içinde idiler. Bu bölgeyi tutup, kağanlık otağını oraya dikemeyen bir kavim, Orta Asya üzerinde, egemen olma hakkını, elde edemezdi. Göktürk devleti, daha batıda kurulmuştu. Buna rağmen başkentini, hemen buraya taşımağı ihmal edemezdi. Uygurlar’ın ve Cengiz devletinin başkentleri, daha önceleri kuzeyde idiler. Bu devletler kurulunca da, “Hanlık Otağları” hemen bu bölgeye taşınmıştı.
Asya Irklarının Ortaya Çıkışı ve Yayılmaları
Tarih: 18 Mayıs 2012 | Bölüm: Tarih ve Kültür | Yorumlar: 1 Yorum var.
Altay Dağları ile Sayan dağlarının güneybatı kısımları, Taş Devri’nin ilk çağlarından itibaren brakisefal beyaz bir ırk tarafından iskân ediliyordu. Bu ırk, bir yandan Tanrı Dağları bölgesine yayılırken; diğer yandan da bugünkü Kazakistan içlerine doğru sızmıştı. Güney Sibirya, henüz bütün özellikleri ile iyice belirmiş yerli bir halka sahip değildi.
Daha sonraları Güney Sibirya’da, beyaz bir ırkla; mongoloid ırkların karışımından yeni bir ırk doğmakta idi. Uzun bir süre devam eden ırkların bu karışımı, M.Ö. 3. binde ve 2. binin başlarında, Güney Sibirya halkını mongoloid bir hale sokmuştu. Batı Türkistan ve Pamir bölgelerinde ise Akdeniz ırkına benzer dolikosefal bir ırk bulunuyordu.
Altay, Yukarı Yenisey ve Tarım Havzası’nda M.Ö. 3000’den önce Mezolitik kültürler mevcuttur. Daha sonra Neolitik taş alet tekniği görülür, fakat bu devrin belli başlı karakteri olan ziraat çok az veya hiç yoktur. Ormanlık bölgelerde Mongoloidler, bozkırlarda ise beyaz ırk yaşamaktadır. Tibet yaylasının yaşanabilir bölgelerinde ise yine Mongoloidler görülmektedir.
M.Ö. 2. binin başlarında da Altay Dağları’ndaki kavimlerin ırk saflıklarını hâlâ muhafaza ettiklerini antropolojik tetkiklerden anlamaktayız. Güney Sibirya’da ise Mongoloid ırklar hâkim bir durumda idiler. Fakat, 2. binin başlarında birdenbire bu Mongoloidlerin kovulduğunu ve yerlerine batıdan gelen bir kavmin yerleştiğini görüyoruz. Bu yeni akının Altaylar’dan gelmiş olması da muhtemel gözükmektedir.