Ortak Dil Nedir?
Tarih: 14 Aralık 2011 | Bölüm: Dil Bilimi | Yorumlar: Yorum yok.
Dilin başlıca yasalarından biri, daha W. von HUMBOLDT’un ortaya koyduğu gibi, sürekli bir değişme ve gelişme içinde bulunan bir varlık oluşudur- Bir dil ayrı alanlarda, ayrı siyasal ve kültürel etkiler altında kaldığında, kendi doğal gelişmesine bir de siyasal ve kültürel etkiler eklenmekte ve düden bir bakıma ayrılan, adına lehçe dediğimiz birlikler meydana gelmektedir.
Günümüz dilbiliminde, bölgesel lehçelerin genel dilin bozulmuş ya da gelişmemiş birer biçimi olarak değil, genel dilden az çok bağımsız bir biçimde gelişmiş birlikleı olarak görüldüğünü belirtmeliyizdille yakın akraba lehçe arasındaki ayrımların büyük bölümü dilbilim açısından değil, daha Çok politik ve kültürel açıdandır. Bu da dilde kültürün ve toplum içindeki çeşidi olaylaıın etkisine tanıktır. Ortak dil de-diğimiz dil türünün doğuşu da genel olarak bu etkenler sonucunda ortaya çıkmıştır.
ORTAK DİL, bir ülkede konuşulan lehçe ya da ağızlar içinden yaygınlaşan ve egemen olana verilen addır. Bizde ortak dil, istanbul ağzı üzerine kurulmuştur.
Dil Türleri / Sınıflandırması
Tarih: 30 Eylül 2011 | Bölüm: Dilbilim | Yorumlar: 4 Yorum var.
Dilleri belli gruplarda toplama denemeleri 18. yüzyılın sonlarına doğru başlar. Bu denemelerde diller sistemli olarak karşılaştırılmaya ve aralarındaki benzerlikler ortaya çıkarılmaya çalışılıyordu. Eğer diller arasında belli paralellikler varsa bunlar daha eski dönemlerde ortak bir kökenden türemiş olabilirlerdi. Bu kökenin artık yaşamıyor olması da mümkündü. İşte tarihsel dilbilim içerisindeki karşılaştırmalı çalışmalar, tarihsel verileri, modern biçimleri ve kurallı ses denkliklerini kullanarak seslerin, eklerin ve sözcüklerin en eski biçimlerinin nasıl olması gerektiğini ortaya koymaya çalışıyor, yani en eski biçimlerin rekonstrüksiyonu yapılıyordu. Örneğin Eski Türkçe adak, Türkçe ayak, Çuvaşça ura. Yakutça atah, Hakasça azak, Halaçça adak verilerine göre, sözcüğün en eski şekli iç seste d, r, t, y, z’li biçimlerin ortaya çıkmasına kaynaklık edebilecek, dilin dişler arasına konulmasıyla çıkarılan bir d (d) barındırmış olmalıdır: adak. Rekonstrüksiyonlu biçim burada olduğu gibi başına bir yıldız konarak gösterilir. Bu yıldız, ilgili dil öğesinin kaynaklarda belgelenmediğini, tasarlanmış olduğunu gösterir.
Köken Bakımından Diller
Bugün dünya üzerindeki dillerin önemli bir kısmı, daha önceki dönemlerde ortak bir ana dilden gelişmişlerdir. Konuşur sayısı bakımından dünyadaki büyük diller, diğer akraba dillerle birlikte Hint-Avrupa dilleri, Çin-Tibet dilleri, Hami-Sami dilleri, Bantu dilleri, Altay dilleri, Ural dilleri, Kafkas dilleri vb. gibi dil aileleri oluşturmaktadır. Elhnologue’un 15. baskısında 108 dil ailesi görülmektedir. Ancak en iyi araştırılmış grup olan Hint-Avrupa dil ailesinin bile ne zaman ve nerede ortaya çıktığına dair herkesçe kabul görmüş bir varsayım yoktur. En yaygın iki varsayımdan birine göre günümüzden 6.500 yıl önce Karadeniz’in kuzeyindeki ağaçsız bozkırlarda bir grup yarı göçebe savaşçı ortaya çıkmış, 1000 yıl bu bozkırda yaşadıktan sonra yeni otlaklar bulmak amacıyla, ok, yay, mızrak ve bronz hançerlerini alıp Dinyeper ve Volga arasındaki yurtlarını terk ederek Avrupa’nın doğu ve orta bölümlerini, Anadolu’yu ve Batı Asya’nın büyük bir bölümünü istila etmişlerdir. Kimi dilbilimcilere göre bu istiladan hemen sonra bu bölgelerde ortaya çıkan ortak dil “İlk Hint-Avrupa Dili”ydi. Diğer varsayım ise 1973 yılında C. Renfrevv tarafından ortaya atılmıştır. Renfrew’e göre Hint-Avrupa dillerinin yayılmasının altında yatan mekanizma dört nala koşan atlılar değil, Orta Doğu’da yaklaşık 10.000 yıl önce ortaya çıkan tarımın dili de taşıyarak yeni bölgelere yayılmasıydı. Yani Hint-Avrupa dillerinin vatanı Anadolu platosuydu.
Türkçenin dahil olduğu var sayılan dil ailesi hakkında aşağıda ayrıntılı olarak bilgi verilecektir. Mevcut pek çok eserde genel olarak Türkçenin Ural-Altay dillerinin Altay koluna mensup olduğu dile getirilir. Ancak artık çok eskimiş olan bu görüş yanlıştır. Ural-Altay dilleri diye kanıtlanmış bir dil ailesi yoktur. Başka bir ifade ile Fince, Macarca, Samoyedce vb. irili ufaklı bir yığın dil kendi aralarında bir aile oluşturmakla birlikte Ural dilleri Altay dilleri ile akraba değildir.
Radyo ve Televizyon Dili
Tarih: 30 Ağustos 2011 | Bölüm: Dil Bilimi | Yorumlar: Yorum yok.
İstanbul ağzına dayanan yeni standart dil, eğitim kurumları, basın yayın gibi kanallarla yaygınlaştırılmaya çalışılır. Yazı dili eğitim kurumlan aracılığıyla yeni nesillere aktarılırken, bölgeler üstü geçerliliği olan, yazı diline oldukça yakın bir konuşma dilinin yaygınlaşmasında en önemli araç hiç şüphesiz televizyon, kısmen de radyo olmuştur. Yaygınlaştırılmaya çalışılan konuşma dilinin en büyük temsilcisi uzun yıllar özel diksiyon eğitimi almış spikerlerin görev yaptığı ve başka varyantlara izin verilmeyen TRT olmuştur. Televizyon, elektriğin ulaştığı her köye ulaşma şansı bulmuştur. 1990’lı yıllara kadar bu konuşma dili, yerel ağzın baskın olduğu bölgelerde okullarda öğretmenlere, resmi dairelerde bazı görevlilere, bölgenin yerlisi okumuşlara özgü, varsa televizyonda rastlanan bir varyant olarak görülmüş, yerel konuşmalar üzerinde günümüzdeki kadar etkili olmamıştır. Ağızların baskın olduğu bölgelerde hâlâ eğitimli kesimin de ağız konuşması bunu açıkça göstermektedir. 1990’lı yıllarda özel televizyon kanallarının kurulmasını takiben, standart dille diğer varyatnlar arasında çok daha yoğun bir etkileşim ortaya çıkmıştır.
Standart konuşma dilinin en etkili aracı olan televizyonda, hayran olunan insanlar her gün evlerin başköşesinde “güzel“, “ince”, “kibar” İstanbul ağzıyla konuşmaktadır. Ayrıca iç göç nedeniyle asıl ağız bölgelerinin dışına çıkan insanların da okullardan ve televizyondan tanıdıkları İstanbul ağzına yaklaşan biçimleri tercih etme eğiliminde oldukları gözlenmektedir.
Özel televizyon kanallarının kurulmasıyla standart dilin en etkili aracı olan televizyonlar sayesinde, bu defa yerel konuşma biçimleri ve sosyal sınıflara özgü varyantlar, konuşuldukları bölgelerin dışına çıkmış ve daha geniş kesimlerce fark edilir olmuştur. Bunun sonucunda standart dilin ve ağızların kullanım alanında dikkat çekici bir kesişme olmuştur. Yerel konuşma biçimleri bir taraftan standart dilin etkisiyle standarda yaklaşmışlar, eğitimli genç nesiller tarafından daha az kullanılır olmuşlardır. Ancak yerel konuşma biçimleri de standart dilin kullandığı araçları kullanarak bölgelerinin dışına çıkmış ve daha önce standart dile özgü bir alan olan televizyonda kullanılır duruma gelmişlerdir. Bu nedenle günümüzde dilin farklı varyantları arasında her zamankinden çok daha karmaşık bir ilişki vardır. İstanbul ağzına dayalı konuşma dilinin en güçlü kanalı olan televizyonlarda; dizilerde, bazı kanallann eğlence programlarında, yerel kanallarda ağza veya başka varyantlara bolca yer verilmektedir.
Eğitim ve Bilim Dili
Tarih: 30 Ağustos 2011 | Bölüm: Dil Bilimi | Yorumlar: 1 Yorum var.
Türkçenin eski dönemlerde eğitim dili olarak kullanılışıyla ilgili bilgilerimiz sınırlıdır. Selçuklu döneminde eğitim dili olarak kullanılmadığı bilinmektedir. Osmanlı medreselerinde de eğitim dili Arapçaydı. Dini bilgilerin verildiği medreselerde İslam’ın kutsal kitabının dilinin doğal bir üstünlüğü vardı. Yine de medreseler ve çocuklara dini eğitimin verildiği mahalle mekteplerinde veya kurslarda Türkçe, en azından dersler anlatılırken kullanılmış olmalıdır. Ayrıca saray okulu olan Enderun’da Türkçe öğretilmekteydi. Dini eğitim Arapça ağırlıklı olsa da astroloji, coğrafya, edebiyat, tarih, tıp vb. başka alanlarda yazılmış Türkçe metinler, hatta dini metinlerin varlığı da sanıldığından daha güçlü bir Türkçe yazı geleneği eğitimi olduğunu gösterir. Çünkü eğitim verilmeden bir yazı dilinin kurallarının öğretilmesi mümkün değildir. Ancak bu eğitim bugünkü anlamda kurumsal bir çerçevede olmayabilir.
18. yüzyılın sonlarından itibaren din dışı eğitim veren okulların açılmaya başlanması ve Tanzimat’tan sonra eğitimi halka yayma arzusu Türkçeyi sadeleştirme isteğini öne çıkardı. 1793 yılında açılan Mühendishane-i Berri Hümayunda. Fransızca, İtalyanca ve İngilizce yanında “kimi sınıflarda Türkçe dersleri bile verilmekte“ydi. Mühendishanede, Fransızca zorunlu ders olarak okutulur, böylece Osmanlıda ilk olarak bir Batı dili Arapça ve Farsçaya rakip çıkar ve Türk eğitimi batı kaynaklarından yararlanmaya başlar. Avrupalı doktorların ders verdiği 1827’de kurulan askeri tıbbiyede eğitim dili 1870’e kadar Fransızcadır. Türkçe yıllardır ihmal edildiği için bu dönemde gerek tıpta gerek diğer alanlarda okutulacak Türkçe kitap, Türkçe ders verecek kadrolar, derslerde kullanılabilecek terimler, yoktur.
11. Meşrutiyet’in ilanıyla oluşan özgür ortamdan hareketle farklı topluluklar, kültür dernekleri, siyasal kulüpler kurup dilleri üzerine çalışmalarını yoğunlaştırırlar. Türk aydınları da bundan etkilenir. Anayasa’ya göre devlet dili Türkçe olduğundan ilkokullarda Türkçe zorunlu dil durumuna getirilir. Türk olmayanlar kendi dillerini de okuyacaklardır. Ortaokulda Türkçe zorunlu, bölge dili seçmelidir. 1923’e gelindiğinde eğitim dili ve eğitimin halka yayılması hâlâ çok ciddi bir sorundur. Cumhuriyetten sonra eğitim dili Türkçe olmakla birlikte, verilen derslerin adı henüz yeterince sade bir dil kullanılmadığını açıkça gösterir.