Dede Korkut Kimdir?
Tarih: 17 Mart 2012 | Bölüm: Destan | Yorumlar: 1 Yorum var.
Dede Korkut araştırmacılarının büyük bir kısmı günümüze kadar Dede Korkut’un mitolojik bir karakter olduğu kanısında birleşmişlerdir. Dede Korkut’un tarihi şahsiyet olduğunu söyleyen araştırmacılar ise bunu ispat edecek hiçbir tarihi kanıt gösterememişlerdir. Ama Korkut üzerine araştırmalar yapanların, Korkut kimliğinin Oğuzların daha Orta Asya’da yaşadıkları ve Şamanizm’e inandıkları dönemde (VI. yüzyıla kadar) formalaşmış olduğu konusunda fikir birliğine vardıkları söylenebilir.
H. Koroğlu haklı olarak “Korkut hakkında rivayet ve efsanelerin ilk varyantlarının Orta Asya’da oluştuğunu olması bugün hiçkimsede şüphe doğurmadığını” söylüyor. Oğuzlar, Ön Asya’ya gelirken sözlü şekilde söyledikleri Korkut boylarını da kendileri ile getirmiş ve onları yavaş yavaş X. yüzyıldan başlayarak kabul etmeye başladıkları İslam dininin özelliklerine ve Kafkasya ortamına uygunlaştırmışlardır. Orta Asya’da Korkut Ata hakkında oluşmuş ve günümüze kadar gelmiş olan efsane ve rivayetlerin büyük çoğunluğunda O, şaman olarak tasvir edilmiştir. Orta Çağ İslam yazılı kaynaklarında ise Dede Korkut, esasen Müslüman evliya veya hakan olarak tanıtılmaya çalışılmıştır.
H. Koroğlu, “Savaşçı Korkut ismine, Zehireddin Nişapuri (ö. 1186), Ebülgazi vb. gibi birçok Orta Çağ İslam tarihçilerinin eserlerinde rastladığımızı” yazmaktadır. Oğuz kahramanlık destanlarından olan “Kitab-ı Dede Korkut”un günümüzde bilinen varyantlarının hiçbirisinde ise Dede Korkut, serkerde, dövüşçü değil, tam tersine Oğuz kahramanlarının yiğitlikleri hakkında nağmeler söyleyen bir ozandır. Aynı zamanda bazı yazılı kaynaklarda olduğu gibi, “Kitab-ı Dede Korkut”ta da Korkut’un bayat elinden olduğu belirtilmiştir. L. Gumilyev’un yazdığına göre Bayatlar Kayı Boyu ile birlikte bir zamanlar Göktürkler tarafından Altay’dan Orta Asya’ya –Oğuzların eski vatanına– kovulmuş ve buradaki diğer Oğuz boylarıyla birlikte yaşamaya başlamışlar.
Bilim adamları, Korkut hakkında daha eski kaynaklardan bilgi edinmek için şimdiye kadar onu “Korkut” adı ile aramışlar. Oysa ileride de göreceğimiz gibi, “Korkut” lakabı O’na bayat boyunun Orta Asya’ya gelmesinden sonra verilmiştir. X. yüzyıla kadar Orta Asya çöllerinde sakin ve göçebe hayat sürmüş, bu nedenle de eski tarihçilerin dikkatlerini çekmemiş olan Oğuzlar hakkında, o döneme kadar hiçbir bilgi verilmemiştir. Yalnız X. yüzyılda güçlü bir devlet yarattıktan sonra tarihçilerin dikkatini kendi üzerlerine çekebilmişler. Bu zamandan itibaren verilmiş olan bilgilerde ise doğal olarak Dede Korkut, sonuncu adıyla gösterilmeliydi.
Türk Şölenlerinde Kımız
Tarih: 16 Eylül 2011 | Bölüm: Türk Tarihi - Kültürü | Yorumlar: Yorum yok.
Hun Törenleri
Bozkır insanının zevk ve eğlenceye, içkiye ve aşka düşkünlüğü en eski belgelerde bile belirtilir. Hun törenlerinde bol bol içki içilir, şarkı söylenir, dans edilir. Batı Hunların yaşamında da içkinin izlerini buluruz. Priskos, Attila’nın sarayından bize sıcak görüntüler yansıtır. İstanbul’dan Attila katına elçi atanan Priskos’un yazdığı asıl kaynak bize ulaşmamıştır. Ama ona dayanarak verilen bilgiler önemlidir. Priskos, Attila’nın kendilerini yemeğe çağırışını şöyle betimler:
Batı Roma elçisi ile birlikte yemek çağrısına gittik. Tam kapının eşiğinde Attila ile karşı karşıya durduk. Oturmadan önce, Attila’ya selam vermek üzere gelenek olduğu biçimde, sakiler elimize kadeh verdiler. Verileni içtikten sonra, yemek sırasında oturmamız gereken oturaklara gittik. Oturak her iki yandan da duvarın yanındaydı. Ortadaki kerevette Attila oturuyordu. Yemekte en saygıdeğer yer Attila’nın sağ yanıydı. İkinci önemli yer sol yanıydı. Biz buraya oturduk. Üstümüzde Berik adlı bir Hun beyi oturuyordu. Attila’nın başveziri Onege Han’ın sağ yanına oturmuştu. Karşısında Attila’nın iki oğlu yer almıştı. En büyük oğlu Attila’nın kerevetinde, belli bir uzaklıkta duruyordu. Babasına olan saygıdan gözlerini önüne eğmişti. Herkes yerine oturur oturmaz, sakiler Attila’ya bir kadeh şarap getirdi. Attila sıra ile ilk adamın şerefine içti. Şerefine içilen kimse, saygıdan ayağa kalktı. İçip kadehi iade edinceye dek yerine oturmadı. Daha sonra Attila oturur durumda, orada bulunanlar onun şerefine içmeye başladılar. Bundan sonra yemek yenebilirdi.
Bozkırda sarhoşluğun büyük sorunlara neden olduğu, yasal yaptırımlardan anlaşılıyor. Bu yüzden Büyük Cengiz yasasında, içkiyi kaldırmanın olanaksızlığı görülür. Yasaklama yerine sınırlandırmaya gidilir. Yasa şöyledir:
İçkiyi bırakmayan, ayda üç kez sarhoş olabilir. Bunu aşarsa suçludur. Ayda iki kere sarhoş olmak iyidir, bir kez ise daha övgüye değer. Ama hiç sarhoş olmamak! Bundan daha iyi ne olabilir? Böyle bir kimse nerede bulunabilir? Eğer gene de böyle birisi bulunursa o her tür saygıya değer.