Eski Türklerde Şehircilik
Tarih: 3 Ağustos 2012 | Bölüm: Türk Tarihi - Kültürü | Yorumlar: Yorum yok.
Hun ve Göktürk Dönemlerinde Türklerin çok büyük bir bölümü göçebe olarak yaşamaktaydı. Yerleşik hayat idari, askeri, ticari ve zirai maksatlarla kurulmuş kale ve şatolara benzer yerleşim ünitelerinden oluşmaktaydı. İdari yerleşimler, han ve prenslerin karargah olarak seçtikleri yerlerde, askeri yerleşimler, stratejik öneme sahip noktalarda, ticari yerleşim üniteleri, ticaret yolları üzerinde, şatolara benzer zirai yerleşim üniteleri de tarım havzalarında kurulmuştur.
Bu farklı maksatlar için kurulmuş ilk yerleşim ünitelerinin, çok farklılaşmayan birbirine benzer bir fiziki yapı sergilediklerini söylemek mümkündür. Bu dönemlerde, yapı usul ve tekniğinin belirli bir grup insanın tekelinde bulunması ve kuruluş maksadı ne olursa olsun yerleşik yaşam için güvenliğin birinci öncelikli bir konu olması, benzerliği yaratan başlıca etkenler olmalıdır.
Kale ve şatolara benzer ilk Türk yerleşim ünitelerinin etrafına, zamanla halk konutlar kurarak yerleşmiş ve böylece bu küçük yerleşim üniteleri şehirleşmeye yani gerçek bir şehir olmaya başlamışlardır. Hatta ilk zamanlarda kale ve şatolar etrafına yerleşen halk, daimi konutlarda değil, çadırlarda ikamet etmişlerdir. Kale ve şatolar etrafına yerleşen halkın güvenliğini temin için şehrin etrafı bazı yerlerde önce tümseklerle sonra da tümsekler yerine ikame edilen duvarlarla kuşatılmıştır.
Bazı şehirler iki veya üç sıra teşkil eden tümseklerle çevrilmiş, kimi şehirler ise, duvarın dışında ikinci bir kademe halinde tümseklerle kuşatılmışlardır. Tümsek olgusuna daha çok Çu, İli nehirleri ile Issık Göl çevresinde rastlanılmaktadır. Yine aynı bölge şehirleriyle Horasan ve Maveraünnehir şehirlerinde bazen kale ve şehri çeviren duvarlar önüne içi su dolu hendekler kazılmıştır.
Yukarıda sözünü ettiğimiz gelişme sonunda, yerleşim merkezinin çekirdeğini teşkil eden kale ve şatolar, şehirlerin dıştan bir duvarla kuşatılmasıyla iç kale durumuna dönüşmüşlerdir. Karluklar Dönemi’nde Çu, İli nehirleri ve Issık Göl bölgesinde bulunan bazı şehirler ise, şehri kuşatan sur duvarının epey uzağında kurulmuş ikinci bir sur duvarıyla kuşatılmışlardır. Bu iki duvar arasında kalan alanın tarıma ayrıldığı anlaşılmaktadır.