Batı Edebiyatında Roman
Tarih: 28 Eylül 2011 | Bölüm: Roman | Yorumlar: Yorum yok.
Kimi görüşlere göre, roman kurmaca anlatı olarak kaynaklarını İlk Çağ’da bulur. Diğer yandan romanın bir tür olarak bağımsızlaşması Rönesans’la köklü bir değişime uğrayan Batı’nın yeni dünya görüşüne bağlanır ve bunun bir yansıması olarak görülen Rabelais’nin Gargantua ve Pantagruel eserleri ilk romanlar kabul edilir. Ancak gerçekten modern anlamda romanın ilk olgun örneğinin Cervantes’in Don Quijote’u olduğu da roman kuramcılarının ortak olduğu bir yargıdır. Hatta bu görüşe dayanarak, diğer türlere göre daha yakın bir tarihte ortaya çıkan romanın henüz çocukluk çağında, gelişmesini tamamlamamış bir tür olduğunu düşünenler de vardır. Bu görüşlerin ikisi de kısmen doğrudur. Romanın, tahkiyeye dayanan kurmaca anlatı olarak kaynağı çok eskilerde aranabilir. Ancak, tarihsel süreç içinde Batı’nın tümüyle kendine özgü gelişimi sonucunda ortaya çıkan bir tür olarak roman modern Avrupa’nın, modernitenin eseridir.
Avrupa’nın çok yönlü, siyasal, ekonomik, toplumsal ve bilimsel değişimlerinin kesişme noktası Rönesans’tan sonra yeni toplum yapısının yeni ifade aracı olmaya başlayan romanın edebî bir tür olarak ciddiye alınması zaman almıştır. Roman feodalitenin yıkılışı ile aristokrasinin ortadan kalkma sürecinde, burjuva toplumunun dayandığı tüm bireysel çabaların, toplumsal hiyerarşiye karşı çıkışının aşamalarına paralel olarak bir yükseliş göstermiştir. Öte yandan modern Avrupa düşüncesinin (felsefesinin) kaynağı olan ve düşüncenin dinamizmini sağlayan eleştirel akıl, roman türünün de dinamiği olmuştur. Böylece, Don Quijote’dan bugüne roman, modernitenin ruhuna uygun olarak değişimci ve esnek karakterini korumuştur. Öyleyse romanın henüz gelişimini tamamlamamış olduğunu söylemek yerine hiç yaşlanmayacak bir tür olduğunu söylemek yerinde olur. Çünkü romanın nesnesi doğrudan doğruya insanın kendisidir. İnsanın karmaşık, gizemli varlığı, her bireye göre farklılaşan psikolojik dünyası, bu farklılıktan dolayı bir diğer hemcinsine merak konusu oluşu ve bu farklılıkta yaratıcılığının kaynaklarının bulunduğu düşünülünce romanın insanla birlikte, sürekli biçim değiştirerek yaşayacağını öngörmek hiç de yanlış olmaz.