Çanakkale Geçilmez!
Tarih: 18 Mart 2014 | Bölüm: Türkçülük | Yorumlar: 2 Yorum var.
99 yıl önce Çanakkale’de kahramanlık ve şeref destanı yazılmıştır. Namus bildiğimiz vatan ve bayrak uğruna, yüz binlerce TÜRK evladının gözünü kırpmadan, arkasına bakmadan düşmanın üzerine atılarak kahramanlığın tanımını yüreklere yazmıştır. Tarih, imanın top ve tüfek karşısında ne kadar güçlü olduğunu gösterme şansını yakalamıştır. Maddenin ve savaşın soğuk yüzü, TÜRK burçlarında inancın içerisine mahkûm olmuş ve orada boğulmuştur.
Savaş gemilerinin bile, çelik bileklerdeki süngüler karşısında çaresiz kaldığı; “Kimi Hindu, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ” olan düşman askerlerine “TÜRKleri öldürebilirsiniz; fakat asla mağlup edemezsiniz!” dedirten; henüz 15’inde olmalarına rağmen kocaman yürekleriyle fedakârlığın simgesi hâline gelen yiğitlerin bizlere armağan ettiği bu büyük zafer, asil TÜRK milletinin şeref nişanesidir.
Yüce Önder M. Kemal ATATÜRK’ün “Ben size taarruzu değil ölmeyi emrediyorum.” dediği, dünya askerlik tarihinin en kahraman birliği olan 57. Alay’ın ölümle eğlenircesine şehadet şerbetini içtikleri kutlu zaferin tarihe altın harflerle yazıldığı gündür bugün. 18 Mart, kolundan yara alan çavuşun, kolunu keserek savaşma azmi; yaralanıp geri dönen bir erin yüzüne yansıyan utancıdır…
Bebeğini sevemeden, ona bir isim dahi veremeden bu kutsal toprağın kara bağrına düşen gencecik fidanlardır onlar. Kanıyla ay yıldızlı al bayrağını, canıyla bugün üzerinde yaşama imkânı bulduğumuz aziz vatan toprağını yaratanlardır. Tüfeğine yâr, mezarına bahar diyenlerdir. Ölümün üstüne yürüyerek, merminin karşısına gülerek gidenlerdir. Kendileri cihan, öyküleri ise birer destandır onların. Ki onlar, dönmeyi hiç düşünmeyenlerdir…
Türk Tarihinin Kaynakları ve Bakış Açıları
Tarih: 5 Ağustos 2013 | Bölüm: Tarih ve Kültür | Yorumlar: Yorum yok.
Kültür varlığını oluşturan evrensel kurum ve değişkenlerin her toplumda özgün biçim ve sentezler yarattığı gerçeğini gördükten sonra, «kültürümüzün tarihi kaynakları ile gelişmesi» sorusuna gelmiş bulunuyoruz.
Kültür tarihinin evrimi açısından, çağdaş Türk Toplumunun tarımcılık-hayvancılık aşamasından sanayileşme-kentleşme aşamasına geçmekte yani sanayi devrimimi yaşamakta bulunduğu söylenebilir. Gerçekten de bundan sadece 50 yıl Önce, % 85’i köylü ve % 15’i kentli (kasabalı) olan toplumumuzun yarı nüfusu bugün kentleşmiş (kentlerde yaşar olmuş); 1945-1975 yılları ara-sında, ortalama ömür beklentisi 38’den 59’a yükselmiştir.
Kadınlarımız erkeklerden (ortalama dört yıl) uzun yaşıyor ki, İslam ülkeleri arasında bu düzeye gelmiş ilk ve tek ülkeyiz. Altmış yıl önce kentlerimizde toplam 2-2,5 milyon kişi varken, bugün 22-23 milyon kişi yaşıyor. Ayrıca birkaç milyon vatandaşımız da geçimlerini yurtdışında kazanmakla kalmıyor, tasarruf ettikleri dövizlerle dış ticaret açığımızın önemli bir bölümünü kapatıyor.
Bu durum, Kuzeybatı Avrupa’ya göre en az 100 yü gecikmiş görünmekle birlikte Dünya Kültür Tarihi’nin görüp kaydetmediği ölçüde, hızlı ve köklü bir değişim tablosudur. Avrupa bu geçişi 50 yılda değil en az 50-200 yılda yaşamıştır. Toplumumuz, bu yüksek ivmenin kaçınılmaz bunalımlarım, sancılarını, sıkıntılarım yaşamaktadır. Evrim yolundaki yerimiz ve hızımız böyledir. Ancak, buraya nereden geldiğimiz, bugünkü yerimiz, konum ve duru-mumuz kadar önemli bir konudur.
Atatürk İnkılapları Nelerdir?
Tarih: 21 Temmuz 2013 | Bölüm: Atatürk | Yorumlar: 30 Yorum var.
Atatürk Türk milletinin geleceğini cumhuriyetle çizerken, ileri ve medeni bir toplum olmanın gereğini de ortaya koymuştur. Atatürk’e göre sıra ülkeyi her alanda modern, çağdaş bir düzeye getirecek inkılâpların yapılmasına gelmişti.
Atatürk inkılapları tamamen Türk halkının ihtiyaçlarına yönelik olarak yapılmıştır. “Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz inkılâpların gayesi, Türkiye Cumhuriyeti halkını tamamen çağımıza uygun bütün anlam ve biçimiyle uygar bir toplum haline eriştirmektir. İnkılâplarımızın temel kuralı budur.” diyen Atatürk, İnkılaplarını siyasal, toplumsal, hukuk alanında, eğitim kültürel ve ekonomik alanda gerçekleştirmiştir. Ekonomik alanda 1923’te Türkiye’de ilk İktisat Kongresi yapılmıştır.
Atatürk, “Kılıç kullanan kol yorulur, ama sapan kullanan kol gün geçtikçe daha çok güçlenir.” ifadesi ile ekonominin önemini vurgulamıştır. Atatürk, kongrede ülkenin gerçek sahibinin halk olduğu görüşünü, siyasi alandan ekonomik alana kaydırarak bir defa daha tekrarlamıştır. Anadolu köylüsünü “bir lokma bir hırkaya” razı olarak yaşamaktan vazgeçirmeye çalışmıştır.
Atatürk inkılaplarının Atatürk ilkeleriyle ilişkisini görmek için “İlke – İnkılap İlişkisi” başlıklı yazımıza; Atatürk inkılaplarının kronolojik sıralamasını ve tarihlerini toplu olarak görebilmek için “İnkılaplar Kronolojisi” başlıklı yazımıza bakabilirsiniz. |
Siyasal Alanda Yapılan Devrimler
Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde 1919 yılında başlayan Ulusal Kurtuluş Savaşımız 1922′de tamamlandı. Osmanlı Devleti yöneticileri bu savaşın önderleri hakkında ölüm fermanları imzalamaktan çekinmediler. Kurtuluş Savaşı bittiği zaman bir yanda Büyük Millet Meclisi Hükümeti, öte yanda Osmanlı Saltanatı vardı.
Büyük Millet Meclisi’nin 1 Kasım 1922 günü kabul ettiği bir yasa ile tarihimizde saltanat dönemi kapandı. Yeni bir dönem başladı. Osmanlı Saltanatının kaldırılmasından sonra 1921 Anayasası’nda değişiklikler yapıldı. 29 Ekim 1923 günü Türkiye Devleti’nin hükümet şeklinin Cumhuriyet olduğu kabul edildi. Cumhuriyetin ilanı ile tarihimizde Cumhuriyet Dönemi başladı.
Atatürk İnkılapları / Devrimleri
Tarih: 21 Temmuz 2013 | Bölüm: Atatürk | Yorumlar: 6 Yorum var.
Cumhuriyetin ilanından sonra bazı muhalifler ve İstanbul basınının bir kısmı Hilafetin önemini vurgulayan bir politika izlemeye başlamışlardır. Bu konuda kesin karar almak isteyen Atatürk, Şubat 1924’te harp oyunları dolayısıyla İzmir’e gelen ordu ve yetkilileri ile toplanarak, Halifelik ile Şeriye ve Evkaf Vekaleti’nin kaldırılması, Genelkurmay Başkanlığı’nın hükümetin dışında kalması, eğitim ve öğretimin birleştirilmesi konularında karara varılmıştır.
Atatürk yüzyıllardır İslam dininin bir politika aracı olarak kullanıldığını ileri sürmüş, dini, bir sömürü olmaktan çıkarıp yükseltmenin gereğini savunmuştur. Atatürk halife sözünün yönetim ve hükümet demek olduğunu savunmuş, ortada başka bir idare ve hükümet varken Halifeliğin gereksiz olduğunu söylemiştir.
Türkiye Büyük Meclisi, 3 Mart 1924’te arka arkaya çıkardığı yasalarla alınan kararları uygulamaya koymuştur. Böylece hiçbir fonksiyonu kalmayan ve Türkiye’ye faydadan çok zarar getiren Halifelik ile Şeriye ve Evkaf vekaleti ve Şeyhülislamlık kaldırılmıştır. Vakıflar devlete bağlanmıştır. Eğitim öğretim birleştirilmiş, Tekke, zaviye ve türbeler kapatılmıştır.
Laiklik ilkesiyle din ve devlet işleri kesin olarak birbirinden ayrılmıştır. Mecelle kaldırılarak Türk Medeni Kanunu yürürlüğe girmiştir. Medreseler kapatılarak çağdaş cumhuriyet okulları açılmıştır. Türk tarihi ve Türk dilinin bilimsel yollarla araştırılması amacıyla Türk Dil Kurumu (TDK) ve Türk Tarih Kurumu (TTK) kurulmuş, Üniversite reformu yapılmıştır.
Harf inkılâbıyla Latin harfleri kabul edilmiştir. Uluslararası saat, takvim, rakamlar ve ölçü birimi ile Soyadı Kanunu kabul edilmiştir. Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı veren kanunlar çıkarılmıştır. 20 Nisan 1924’te yeni Anayasa kabul edilmiştir.