Türklerin Kullandıkları Alfabeler
Tarih: 2 Ekim 2011 | Bölüm: Alfabeler | Yorumlar: 29 Yorum var.
Türkler tarih boyunca birçok alfabe kullanmışlardır. Türkçenin binlerce yıllık geçmişi içinde, alfabe üzerinde değişmeler yaşanması doğaldır. Fakat Türkler, bazen yakın dönemler içinde birden fazla alfabeyi benimsemişlerdir. Bu da dil ve edebiyat çevresinde değişiklikler yaratmış, farklı gelişmeler yaşanmasında etkili olmuştur.
Türklerin farklı alfabeleri kabul etmelerinde türlü nedenler etkili olmuştur. Göktürkler döneminde Türkler’e ait olan, milli alfabemiz Göktürk alfabesini kullanan Türkler; İslam’ın etkisiyle Arap yazısından etkilenmeye başlamıştır. Göktürkler, devlet ortadan kalkana kadar Göktürk alfabesini kullanmışlardır. Uygurlar, yavaş yavaş müslümanlaşmaya başladıkları için, Arap harflerinin biraz değiştirerek oluşturdukları Uygur alfabesini kullanmaya başlamışlardır. Zaman içinde Uygur alfabesi, Göktürk alfabesinin yerini almıştır. Karahanlı döneminin sonuna kadar bazen iki alfabe birlikte kullanılmışsa bile, Uygur alfabesi baskın olarak kullanılmıştır.
Osmanlı dönemiyle birlikte, Türkler üzerinde Arapların etkisi iyiden iyiye artmış ve Arap harfleri olduğu gibi kabul edilmiştir. Arap alfabesi 6-7 yüzyıl boyunca kullanılmıştır. Bu dönem içerisinde harflerin harekelerinin atılması veya alfabeye yeni harfler eklenmesi gibi Arap alfabesi üzerinde bazı değişiklikler yapılmıştır. Bu nedenle bu dönem içerisinde kullanılan alfabeye “Osmanlı Alfabesi” demek de yanlış olmayacaktır.
Göktürk (Orhun) Alfabesi
Tarih: 2 Ekim 2011 | Bölüm: Alfabeler | Yorumlar: 10 Yorum var.
Türklerin siyasal varlık olarak tarih sahnesine çıkmaları, Milattan önceki yüzyıllara, Hiung-nu’lar dönemine kadar geriye gitmektedir. Hunlar döneminde yazının kullanıldığına ilişkin bazı kayıtlar olmakla birlikte, bu yazının niteliği hakkında açık bilgilere sahip değiliz. Bu yüzden Türklerin kullandıkları kesin olarak bilinen ilk alfabe Göktürkler döneminde yaygınlık kazanan Göktürk alfabesidir. Son yıllarda Issık-Göl yakınındaki bir kurganda bulunan iki satırdan oluşan yazı, Göktürk alfabesi karaterinde olup, M.Ö. V.-IV. yüzyıllara tarihlenmektedir. Bu yüzden de Göktürklere bağlanan ilk Türk yazısının Göktürk Kağanlığı`nın kuruluşundan yüzyıllarca önce bulunduğunu kabul etmek gerekmektedir.
İlk Türk alfabesinden günümüze kalan en büyük kalınıtılar Göktürkler döneminde dikilen yazıtlarda karşımıza çıkmaktadır. Çözülüp değerlendirilmeleri ancak XIX. yüzyıl sonunda mümkün olmuştur. Bunlardan ilk bulunanları Yenisey Irmağı boyundaki yazıtlar olmuştu. 1889’da da Orhon yazıtları diye anılan iki büyük yazıt daha ortaya çıkarılmıştı. Öteki yazıtlardan farklı olarak bunların arka yüzlerinde Çince metinler de vardı. Yani Ankara`daki Augustus Tapınağı’nda olduğu gibi iki ayrı dilde yazılmışlardı. Danimarkalı Türkolog Wilhelm Thomsen, 1893`te bu yazıtları çözmüş, böylece bunların Kültigin ve Bilge Kağan tarafından diktirildikleri, yazının Türklere özgü bir alfabe, dilin de eski Türkçe olduğu meydana çıkarılmıştı.
Göktürk alfabesi, Göktürkler döneminden -yani 7. yüzyıldan- başlayarak Karahanlı dönemine kadar kullanılmıştır. Yaklaşık 5 yüzyıl boyunca yazı dili olarak kullanılan Göktürk alfabesinin en güzel örnekleri Orhun Yazıtları’dır. Kağıt üzerinde bu alfabenin kullanıldığı en güzel örnek ise, Irk Bitig adlı eserdir. Göktürk alfabesi Göktürk ve Uygur devletleri döneminde kullanılmış, sonra yerini Uygur alfabesine bırakmıştır.
Türk (Latin) Alfabesi
Tarih: 2 Ekim 2011 | Bölüm: Alfabeler | Yorumlar: 8 Yorum var.
Bugün Türkiye Türkçesini yazarken kullandığımız alfabe, aslında yanlış olarak “Latin alfabesi” biçiminde adlandırılmaktadır. Nedeni bu alfabeyi dil devrimi döneminde Latin kökenli batı alfabesini kullanarak oluşturmuş olmamızdır. Osmanlı döneminde kullanılan Arap (Osmanlı) alfabesi, ne yazık ki Türkçenin gerilemesine neden olmuştur. Çünkü Türkçenin ses özelliklerine uygun bir alfabe değildir. Bu nedenle Türkçenin ses yapısına daha uygun bir alfabe olan Latin alfabesi, üzerinde değişiklikler / eklemeler – çıkarmalar yapılarak Türkçeye uyarlanmak istenmiştir. Atatürk’ün öncülüğünde yapılan çalışmalar sonucunda, Türk alfabesi 29 harften oluşan Türk alfabesi meydana getirilmiştir.
Yeni alfabe ile okuma yazma oranı artmış, Türkçe eserlerin sayısında ciddi bir artış olmuş, Türkçenin özleştirilmesi için daha ciddi çalışmalar yapılmaya başlanmış, Türk dili üzerindeki Arapça ve Farsça etkisi azalmaya başlamıştır.
Türk alfabesinde (Latin alfabesi) 29 harf bulunur. Ancak 1990’lı yıllarda toplanan bir uluslararası Türkçe kurultayında Türkiye alfabesine ñ (burun n’si), é (ince e), q, w, x harflerinin de katılması ile oluşacak ortak alfabeden diğer Türk devletlerinin kendi alfabelerini seçmesi karara bağlanmıştır. Bunun ardından Azerbaycan kendi alfabesini 34 harflik bu alfabeden seçip kullanmaya başlamıştır. Ayrıca sesli a, u, ı harflerinin üzerinde yabancı kökenli sözlerde inceltme imi (^) kullanılmaktadır.
Dil Devrimi
Tarih: 2 Ağustos 2011 | Bölüm: Türk Dili | Yorumlar: 1 Yorum var.
Dil Devrimi, 12 Temmuz 1932 tarihinde Türk Dili Tetkik Cemiyeti’nin (şimdiki Türk Dil Kurumu) kuruluşu ile başlayan ve dilimizi tarihî dönemlerin getirdiği pürüzlerden arındırarak, sağlıklı bir gelişme rayına oturtma yönündeki çalışmaların tümüne verilen addır. Başka bir anlatımla, İstiklâl Savaşı’nın kazanılmasından ve Cumhuriyet rejiminin kurulmasından sonra, Atatürk’ün gerçekleştirdiği ulusal temeldeki sosyal yenileşme hareketlerinin dille ilgili bölümüdür.
Atatürk, kurduğu devletin yapısını, bir yandan Türk toplumunun tarihî şartlardan kaynaklanan sosyal ihtiyaçlarını karşılama, bir yandan da geleceğini sağlam temeller üzerine yerleştirme amacı güden bir yenilikçi olduğu için, gerçekleştirdiği devrimlerin bir tarihî dayanağı bir de geleceğe uzanan yönü vardır. Bu nedenle Atatürk devrimlerinin tarihî dayanağını ve fikir temellerini bilmeden onları gerektiği gibi kavramak mümkün değildir.
Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu siyasî ve sosyal şartlar ile geçirdiği felâketler dizisini yakından izlemiş olan Mustafa Kemal, imparatorluğun yıkılışının büyük çapta kökleri sosyal temellere dayanan çöküntülerden ileri geldiğini biliyordu. Avrupa XV. yüzyıldan başlayarak Rönesans ve Reform hareketleriyle fikir alanında büyük gelişmeler gösterirken, Osmanlı Devleti, bağlı bulunduğu siyasî yapı ve dogmatik şeriat düzeni yüzünden kendi içine kapandığı ve çağın gelişmelerine ayak uyduramadığı için XVI. yüzyıldan sonra hızla gerileme sürecine girmiş bulunuyordu. 1839’da Tanzimat’la başlatılan Batılılaşma hareketi de beklenen verimi sağlayamamıştı. Bu dönemde yapılan düzeltme denemeleriyle çözüm bekleyen sosyal sorunlara kısmî çareler aranmış; ama bunları toplum yapısına sindirecek köklü önlemler alınamadığı için olumlu sonuçlara ulaşılamamıştı. Bu nedenledir ki, Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyet’in ilânından sonra, Türk milletinin bağımsızlığını bir bütün olarak ele almış ve sosyal yenileşme niteliğindeki devrimleri de bu bağımsızlık bütününün birbirine bağlı halkaları olarak kabul etmiştir. Bu bakımdan, Türkiye Cumhuriyeti’nin dayandığı devlet felsefesi ile yapılan devrimlerin dayandığı fikir temelleri arasında tam bir koşutluk vardır.