Askeri Rütbeler Sıralaması
Tarih: 26 Ekim 2013 | Bölüm: Bilgisaçar | Yorumlar: 42 Yorum var.
Türk Ordusu’ndaki askeri rütbelerin sıralaması gönüllü olarak vatani görevini yapmakta olan er ve erbaşlardan başlamak üzere, harp okullarından mezun olarak subay olarak görev yapmakta olan generallere kadar belli kurallara ve hak edişlere göre verilen rütbelerle oluşmaktadır. Orduda görev yapan bütün askerler bir rütbeye sahiptir. Sahip olunan rütbeler, belli aşamalara, kademelere ve sınırlara sahiptir. Bunlar zaman içinde değişebilen rütbeler olabildiği gibi, sabit kalan sınıfları da ifade edebilir. Kazanılan veya zamanla hak edilen rütbelerin çoğu kara, hava ve deniz kuvvetlerinde ortak olmakla birlikte, bazı yüksek rütbeler farklı adlandırılabilmektedir.
Rütbe, askerliğin temel direklerinden biridir. Çünkü askerlik, emir-komuta ile sağlanır. Emir veren ve emri yerine getiren askerler, birbirlerine göre “ast / üst” ilişkisiyle bağlıdır. Askerlikte emre bağlılık, rütbenin ast / üst oluşunun gerektirdiği bir zorunluluktur. Bugün Türkiye’nin dört tarafına yayılmış bir milyona yakın askerin bulunduğu Türk Ordusu’nda emre itaatsizlik veya genel işleyişte düzensizlik çıkmayışının en önemli nedeni ve gereği askerlerin rütbelerle birbirine bağlı bulunuyor olmalarıdır.
Türk ordusunun askeri sınıflandırması, Türk kara ordusunu kurduğu kabul edilen Mete Han’ın “onluk sistemine” göre yapılmıştır. Bu sınıflamaya göre, askerler onluk, yüzlük ve binlik gruplara ayrılmaktadır. Her on askerin başında bir “onbaşı“, on tane onbaşından sorumlu olan “yüzbaşı” ve on tane yüz başından sorumlu olan “binbaşı” bulunmaktadır. Bu düzen, orduda emre itaati ve yönetimi kolaylaştırmaktadır. Mete Han’ın askeri düzeni hakkında daha fazla bilgiyi “bu sayfadan” edinebilirsiniz.
Ordudaki askeri rütbeler, genel olarak dört başlık altında toplanabilir. Bu başlıklar şöyle gösterilebilir:
•“tuğgeneral’den orgeneral’e” kadar sıralanan “general” rütbeleri;
• “teğmen’den albay’a” kadar sıralanan “subay” rütbeleri;
• “astsubay çavuş’tan astsubay kıdemli başçavuş’a” kadar sıralanan “astsubay” rütbeleri
• “onbaşı’ndan kademeli uzman çavuş’a” kadar sıralanan“erbaş” rütbeleri olarak belirtilebilir.
“Ordu” Sözcüğünün Türk Dili ve Tarihinde Kullanımı
Tarih: 17 Nisan 2013 | Bölüm: Türk Tarihi - Kültürü | Yorumlar: Yorum yok.
“Ordu” deyimi Türkçede, birbirlerine yakın, birçok anlamlar için kullanılmıştı. Ordunun esas ve en eski anlamı, “hükümdar çadırı“, demekti. Başkomutanların ve hatta küçük komutanların karargâh çadırları da birer ordu idiler. Bu söz, gelişe gelişe başkent anlamına ve hatta bugün bizlerin de kullandığımız, birer asker topluluğu olan ordu karşılığı olarak söylenmişti. Biz burada daha çok, başkentler için denmiş olan “Ordu” deyimi üzerinde duracağız.
Hunlarda “Ordu” ve Türkçe “ordu” sözü:
Ordu deyimini, “Büyük Hun Devleti” çağından beri görebıliyoruz. Eski Çin kaynaklarında ordu şeklinde yazılmış, bazı yer adlarını da görüyoruz. Hun İmparatorluğu’nda ordu adını taşıyan yerler, genel olarak askeri strateji bakımından önemli olan bölgelerdi.
“Ordu” sözünün aslı Türkçe’dir. Eski Türkçe’de “or-ta” deyimi, “ordu” şeklinde de söylenirdi. Bu söz, yer belirten Türkçe “or-“ kökü ile “-tu” ekinden meydana gelmişti. Türklere göre, nerede bir devlet varsa onun da bir “ortası” bulunurdu. Devletin ortasında da ya devlet başkanı veyahut da ordu başkomutanı otururdu.
“Ordu” hakan ve ailesinin bulunduğu yer:
Esas “Ordu” hakanın ailesinin bulunduğu, devletin en “orta” yeri idi. Eski Türkler’de “askerî idare” ile “devlet idaresi“, benzer idi. Halk, ordudan ve orduda devletten ayrı şeyler değillerdi. Han, aynı zamanda bir “başkomutan” idi. Han’ın çevresinde, elbette ki birçok muhafızları ile yakın maiyeti de vardı. Ama bütün bu muhafızların ortasında ise, kendi ailesi bulunurdu. En iyisi, Oğuzların Göktürk ordusunu nasıl bastıklarını Kül-Tegin’in yazıtından okuyalım.
İlk Yazılı Tarihimiz: “Orhun Yazıtları”
Tarih: 9 Ağustos 2012 | Bölüm: Türkçe | Yorumlar: 35 Yorum var.
Türk yazı dilinin ilk örneklerinin ortaya konulduğu, eşi bulunmayacak değerde bilgiler içeren Orhun Yazıtları, her Türk’ün hakkında bilgi sahibi olması ve onu okuyup hakkıyla benimseyerek Atalarımızın verdikleri uyarıları dikkate alması gereken büyük bir abidedir. Çünkü o kutlu yazıtlarda bilge, alp, inançlı ve pek yürekli atalarımızın, binlerce yıl önce dünyaya düzen vermek ve Türk soyunu, kültürünü, ulusunu… bengi (ebedî) kılmak için yaptığı çalışmalar neticesinde oluşan Türk tarihi yazılmaktadır. Orhun Yazıtları’nın değerini anlatabilmek için “Çünkü…” ile başlayan tümceler arka arkaya dizilebilir. Ben, yazıma yazıtların değerini ustalıkla dile getiren büyük Türkolog Muharrem Ergin‘in Orhun Abideleri adlı yapıtındaki bir paragraflık alıntıyla başlamak istiyorum:
“Türk adının, Türk milletinin isminin geçtiği ilk Türkçe metin. İlk Türk tarihi. Taşlar üzerine yazılmış tarih. Türk devlet adamlarının millete hesap vermesi, milletle hesaplaşması. Devlet ve milletin karşılıklı vazifeleri. Türk nizamının, Türk töresinin, Türk medeniyetinin, yüksek Türk kültürünün büyük vesikası. Türk askeri dehasının, Türk askerlik sanatının esasları. Türk gururun ilâhi yüksekliği. Türk feragat ve faziletinin büyük örneği. Türk içtimai hayatının ulvi tablosu. Türk edebiyatının ilk şaheseri. Türk hitabet sanatının erişilmez şaheseri. Hükümdarâne eda ve ihtişamlı hitap tarzı. Yalın ve keskin üslûbun şaşırtıcı numunesi. Türk milliyetçiliğinin temel kitabı. Bir kavmi bir millet yapabilecek eser. Asırlar içinden millî istikameti aydınlatan ışık. Türk dilinin mübarek kaynağı. Türk yazı dilinin ilk, fakat harikulade işlek örneği. Türk yazı dilinin başlangıcını milâdın ilk asırlarına çıkartan delil. Türk ordusunun kuruluşunu en az 1250 sene öteye götüren vesika. Türklüğün en büyük iftihar vesilesi olan eser. İnsanlık âleminin sosyal muhteva bakımından en manalı mezar taşları. Dünyanın bugün belki de en büyük meselesi olan Çin hakkında 1250 sene evvelki Türk ikazı…” [1]
Türk yazı dilinin ilk örneklerini gördüğümüz bengü taşlar, bugün hâlâ yaşayan Orkun Irmağı’nın [2] çevresine dikildiği için onlara “Orhun Yazıtları (Abideleri)” denmiştir. Aynı zamanda yazıtlara, Göktürkler döneminde dikildikleri için “Göktürk Yazıtları” da denmektedir. Ayrıca bir de “Yenisey Yazıtları” vardır ki, bunlar Orhun Yazıtları ile aynı değildir. Kesin olarak bilinmese de, Yenisey Yazıtları’nın Orhun Yazıtları’ndan daha önce dikildiği tahmin edilmektedir. Orhun Yazıtları, yaklaşık olarak 720 – 735 ‘li yıllar arasında dikilmiştir. Dikili taşlardan önemli olan üç tanesi “Kül Tigin, Bilge Kağan ve Tonyukuk Yazıtları” dır. Kül Tigin ve Bilge Kağan, 2. Göktürk Devleti‘nin kurucusu olan İlteriş (Kutlug) Kağan’ın çocukları; Tonyukuk da dönemin veziridir.
Büyük Selçuklularda Kültür ve Medeniyet
Tarih: 25 Temmuz 2012 | Bölüm: İlk Müslüman Türkler | Yorumlar: 1 Yorum var.
Daha önce Göktürklerin temel unsurunu teşkil etmiş olan Oğuzların Kınık oymağından gelen Dakak’ın oğlu Selçuk ve torunları tarafından Horasan’da Selçuklu devleti kurulmuştur (1040). Alp Arslan ve Melikşah Devirlerinde Selçuklu Devleti kısa zamanda bir İmparatorluk haline gelmiştir.
1157’de Sultan Sencer’in ölümünden sonra 1193’e kadar Irak Selçukluları hâkim olmuş, 1193’de Sultan III. Tuğrul’un ölümüne kadar devam etmiştir. Kirman Selçukluları 1211’de son bulmuş, yerlerine Harezmşahlar gelmiştir. Suriye Selçukluları da 1117 den itibaren hâkimiyetlerini kaybetmişlerdir.
Azerbaycan’da Selçuklu Atabekleri Nahcivan’da (İldeniz) hâkimiyeti ise İlhanlıların kuruluşuna kadar sürmüştür.
Devlet Teşkilatı
Selçukluları meydana getiren Oğuzlar, Orta Asya’dan Maveraünnehir ve Horasan’a gelince bütünüyle İslamiyeti kabul ettiler. Müslüman olmalarıyla eski bozkır kültürünün İslama aykırı olmayan müesseselerini sentezleştirdiler. Türk Devlet geleneğinin esasını teşkil ettiği Selçuklu devlet teşkilatı; Karahanlı, Sâmânlı, Gazneli ve Abbasî devletleri teşkilatlarından geniş ölçüde faydalanmış ve bunları kendi bünyesinde mükemmel bir surette uygulamıştır.