12 Hayvanlı Türk Takviminin Özellikleri
Tarih: 8 Mart 2019 | Bölüm: Türk Tarihi - Kültürü | Yorumlar: 3 Yorum var.
On iki hayvanlı Türk takvimi, Güneş yılını esas almaktadır. Yani zamanı Güneş’in tam tur hareketlerine ve Ay’ın hilâl olmasına göre gün, ay ve yıl şeklinde tanımlamışlardır. Bir gün 12 + 12 şeklinde iki bölüme ayrılmış ve bugünkü gibi 24 saat olarak değerlendirilmiştir. Bu takvimde hafta kavramı yoktur, Türklerde İslamiyet’ten sonra hafta kavramı oluşmuştur. Bir yıl 354 ile 384 gün aralığında sürmektedir. Ay’ın hilâl şeklini almasına göre aylar oluşur ve bir yıl tamamlanır. Bir ay bazı aylarda 29 gün, bazı aylarda 30 gün sürmektedir. Ay isimleri birinci ay, ikinci ay diye sıralanmıştır ve on ikinci ay ile son bulmaktadır.
Bu takvimde her yıl bir hayvan ismi ile adlandırılmaktadır. Sırasıyla “fare, sığır, pars, tavşan, balık, yılan, at, koyun, maymun, kavuk, köpek, domuz” yılları bulunmaktadır. Domuz yılından sonra tekrar fare yılına dönülmektedir. Yani bulunduğumuz yıl hangi hayvanın adıyla anılıyorsa, on iki yıl sonra yine aynı hayvan yılı yaşanmaktadır. Balık yılı, Çinlilerin etkisiyle bazı Türk toplulukları tarafından “ejder yılı” olarak kabul edilmiştir. Her yılın kendine göre özellikleri vardır. Hangi yılda yaşıyorsak, o yılın özelliklerine göre bolluk, kıtlık, savaş… vb. şeylerle karşılaşılacağına toplum tarafından inanılmaktadır.
Kaşgarlı Mahmud‘un anlattığına göre Türkler bir yılı dört mevsime ayırmışlardır. İlkbahar için “oğlak ay” demişlerdir. Yaz “uluğ oğlak ay“, sonbahar “uluğ ay” ve kış “ay” olarak isimlendirilmiştir. Ayrıca 12 yıllık dönem 5 kez tekrarlandığında bir çağ atlanmış olmaktadır. Yani 60 yıllık bir süre “çağ” olarak nitelendirilmiştir. Bu takvimde yılbaşı, bugün Nevruz (yenigün) olarak bildiğimiz 21 Mart‘tır. Çünkü Türk mitolojisinde gece ile gündüzün kavuşmak için hep birbirini kovaladığı düşüncesi vardır. 21 Mart’ta gece ile gündüz eşitlendiği için bugün Türk takviminde yılbaşı olarak kabul edilmektedir. Ayrıca Ergenekon Destanı’nda Türklerin demir dağı eritip özgürlüklerine kavuştukları ve yeniden doğdukları gün de 21 Mart’a denk gelmektedir. Bunun için Türk takviminde yılbaşı Nevruz günüdür, ki bu da Güneş‘in kova burcuna girmesiyle oluşan ilk hilâle denk gelmektedir.
Atatürk’ün Türk Diline Verdiği Önem
Tarih: 29 Temmuz 2015 | Bölüm: Atatürk | Yorumlar: 3 Yorum var.
Ulu Önder Atatürk’ün Türk Diline, güzel Türkçemize verdiği önemi ve katkılarını, bu konu hakkındaki sözlerine bakarak anlamak mümkündür. Atatürk, dilin toplumlar için ne kadar önemli olduğunu bilmiş ve Türk dilini hak ettiği yere getirmek için çok önemli çalışmalar yapmıştır. Şimdi bu çalışmaları, Atatürk’ün sözleri ve düşünceleri ışığında anlatmaya çalışalım.
Atatürk’ün inkılapları arasında gösterilebilecek en önemli çalışmalarından biri, bugün “Türk Dil Kurumu” olarak bilinen “Türk Dili Tetkik Cemiyeti“nin 12 Temmuz 1932’de kurulmasıdır. Atatürk’ün Türk dili ve tarihi üzerinde çok ciddi ilgisi ve araştırmaları vardı. Türkçenin Osmanlı döneminde oldukça bozulduğunu ve yabancılaştığını gören Ulu Önder, dilimizin tekrar canlandırılması, özleştirilmesi ve köklerindeki gücüne yeniden kavuşturulması için ilim çevrelerini harekete geçirmiş, çalışmaları birebir takip etmiştir.
Türk Dili Tetkik Cemiyeti’nde yerli ve yabancı araştırmacılar bir dizi kurultaylar yaparak, etimolojik, yöresel ve genel sözlükler hazırlamışlar, yeni Türk harflerinin geliştirilmesi üzerine araştırmalar yapmışlardır. Göktürk alfabesi ve yazısı üzerine eserler yazılmış, Türk dili ve edebiyatı için büyük önem arz eden Kutadgu Bilig, Divanü Lügati’t Türk gibi eserler hakkında araştırmalar yapılmış, eserler verilmiştir.
Atatürkçülük Nedir?
Tarih: 10 Haziran 2014 | Bölüm: Atatürk | Yorumlar: Yorum yok.
Atatürkçülük nedir sorusuna en kısa tanım olarak Türkiye’yi “muasır medeniyet seviyesi”ne çıkartma ve bunun için gereken her tedbiri alma idealidir, denebilir. Gerçi Türk Dil Kurumu’nun sözlüğünde, 1950’li yıllardaki baskılarında, “Kemalizm, Türk milletinin dinidir.” diye tarif ediliyordu. Aslında Atatürk ne bir din kurmak ne de bir peygamber olmak istedi. Kemalizm, topyekün ve tavizsiz bir modernleşme ideolojisidir. Bu çerçevede Kemalist reformlar toplumu laikleştirerek modernleştirme hareketidir. Laikleştirme hareketinin en keskin görülen alanlarından biri de ailedir. Aile hukuku tam laikleştirildi. Dinî nikâh ve çok kadınla evlenme kaldırıldı.
Gökalp’in ilke olarak savunduğu dayanışmacılık (Tesanütçülük), Cumhuriyet döneminde halkçılığa dönüştü. Gökalp zaten “Halka Doğru” yazısıyla halkçılığın esaslarını ortaya koymuştu. Kemalist ideolojide belirleyici bir role sahip olan din, millî kimliğin içinden atıldı ve ferdî alana inhisar ettirildi.
Türkiye’yi kalkındırmak, Batılı ülkelerin medenî, hür, akılcı hayat tarzlarına ulaştırmayı hedef alan Kemalizm’in iki esası vardır; milliyetçilik ve medeniyetçilik. Kemalizm’in laiklik gibi diğer ilkeleri de açık tanımlanmamıştır. Dolayısıyla bu ideoloji zamanla istismara müsait hale gelmiştir. Kavram kargaşası ve fikir bulanıklığından dolayı, Kemalizm, niyetleri farklı bazı kimseler ve gruplarca dinden, milliyetten, tarihten ve milleti ayakta tutan manevî değerlerden koparılmanın aleti olarak kullanılmıştır, kullanılmaktadır.
İlk Türk Uçağı: “Nud 36”
Tarih: 2 Aralık 2013 | Bölüm: Türk Tarihi - Kültürü | Yorumlar: 2 Yorum var.
1936 yılında Nuri Demirağ tarafından yüzde yüz Türk malı olarak üretilen Nud 36 / 38 uçakları, bugün hâlâ bir otomobil üretemeyen Türk milleti için büyük bir ayıptır. Bu tarihten daha önce Vecihi Hürkuş tarafından, düşürülen düşman askerlerinin uçaklarına ait parçaların bir araya getirilmesiyle oluşturulan “VECİHİ K-VI” adlı uçak, yerli üretim olmadığı için ilk Türk uçağı olarak kabul edilen Nud 36 gerçekten Türk tarihinde büyük bir başarıdır.
NuD38 adında çift motorlu altı kişilik bir yolcu uçağı yapımı başarıyla tamamlandı. Bu Türkiye’nin kendi uçağını artık yapabildiği anlamına gelmekteydi. Üretilen uçaklar İstanbul’daki test uçuşlarından başarı ile geçti. Bu uçaklarla binlerce saat uçuş gerçekleştirildi ve herhangi bir aksaklık yaşanmadı. Son zamanlarda gündeme gelen Türkiye kendi otomobilini yapabilir mi tartışmaları bir yana Türkiye 1936 yılında kendi uçağını üretmişti. Türkiye’nin önemli iş adamlarından Nuri Demirağ’ın çabalarıyla kurulan uçak fabrikası yaşanan talihsiz bir olayın ve dönemin yöneticilerinin desteğini çekmesi üzerine kapanmak zorunda kaldı.