Remzi Oğuz Arık
Tarih: 14 Haziran 2014 | Bölüm: R | Yorumlar: 3 Yorum var.
Remzi Oğuz Arık, Anadolucu milliyetçiliğin en önemli temsilcilerindendir. Kendisi arkeologdur. Alacahöyük kazılarıyla ilgili önemli eserler yazmıştır. “Millet” dergisini çıkardı ve burada vatan, millet, milliyet ve insanlığa dair fikirlerini yazdı. 1951’de yaptığı radyo konuşmalarında Türk inkılâbının taklidini ve yorumunu yaptı. Çeşitli yazılarını “İdeal ve İdeoloji”, “Coğrafyadan Vatana” adlı eserlerde topladı. Müzeciliğin bugünün ideal topluluğu olan millete temel olan yurt gerçeğini yansıtan tek modern kurum olduğunu yazdı.
Remzi Oğuz, “Coğrafyadan Vatana” adlı eserinde coğrafyanın ne zaman vatan olabileceğini açıkladı. O, vatan gerçeği hatıralara dayanır, ama hatırlanacak tarih ve hatırlayacak nesiller olması şartıyla diyor. İnsanlar, toprağı yurtlara tercih ettikleri, kendisine maddî menfaat temin etmediği zaman bile uğrunda can verilecek bir toprak, vatan haline gelmiş demektir. Remzi Oğuz, vatan sevgisiyle insanlık idealine yükselmenin mümkün olduğuna kanidir. Remzi Oğuz, “İdeal ve İdeoloji” adlı eserinde bütün ideolojilerin üstünde millet idealinin bulunduğunu, bu idealin insanlıkla çatışmadığını söyler. İdeolojilerin kuvveti nereden geliyor, diye soran Remzi Oğuz, “onların realitelerden doğup, realitelere dayanmasından” diye sorusunu cevaplar.
Milliyetçiliği en keskin “fikir manzumesi”, “en kudretli” ideoloji olarak niteleyen Remzi Oğuz, aynı soruyu milliyetçilik için sorar: “Milliyetçiliğin eşsiz kudreti nereden geliyor?” Remzi Oğuz bu soruya cevap verirken bir muhteva tahlili yapar: Milliyetçilikte demokrasinin, bilimin tenkidin yıktığı geleneklerin, inançların, hislerin, mukaddes ihtisasların sığındığı bir yapı vardır. Bu iç yapı milliyetçiliğe “Mystique” vermektedir. Dolayısıyla maddeciliğin teselli edemediği kütleler arasında, kaybolan dinlerin yerini tutmaktadır. Remzi Oğuz, milliyetçiliğin bu özelliğinin “ayakta kalan tek ahlâk olmasını” sağladığını belirtir.
Ragıp Paşa
Tarih: 2 Mayıs 2012 | Bölüm: R | Yorumlar: 1 Yorum var.
Asıl adı Mehmed’dir. Defterhane kâtiplerinden Şevkî Mehmed Efendi’nin oğludur. Çocukluğundan itibaren zekâsı ile dikkat çeken Râgıb’ın eğitimine özen gösterilmiş, yaşı biraz ilerlediğinde babasının çalıştığı defterhane kaleminde memuriyete başlatılmış, bir süre sonra da Dîvân-ı Hümâyûn kâtipliğine atanmıştır. Bu arada Arapça ve Farsça’yı ilerleten Râgıb, şiire de ilgi duyuyor, İran şairlerinden Sâib-i Tebrîzî ve Şevket-i Buhârî’yi okuyarak onların şiirlerine nazireler yazıyordu.
İran ile 1722’de başlatılan savaş sırasında Revan Valisi Arifi Ahmed Paşa’nın yanına verilerek ilk defa idarî bir vazifeye atanmış oldu. Savaş sonunda İran ile yapılan sulh müzakerelerine Hekimoğlu Ali Paşa’nın yanında mühimme kâtibi olarak bulunduktan sonra 1724’te Revan defterdarlığına getirilmiştir. Bundan bir yıl kadar sonra İstanbul’a döndüyse de, kısa süre sonra Hemedan’ın timar ve zeametlerinin düzenlenmesi için Bağdat Valisi ve İran Seraskeri Ahmed Paşa’nın maiyetinde defteremini ve reisülküttap vekili olarak görevlendirildi; bu arada paşanın ilgi ve takdirini kazandı.
Nadir Şah’ın Bağdat’ı kuşatması sırasında şaha gönderilen heyet arasında yer alıp düşmanı oyalayarak şehrin kurtulmasını sağladı. Ardından İstanbul’a çağrılarak maliye tezkireciliğine atandı. 1736’da ordu ile Rus Seferi’ne çıkmak üzere hareket ettiyse de, o sırada İstanbul’a gelen İran elçileriyle görüşmeleri yürütmek üzere acele geri çağrılmıştır. Bu müzakerelerde zekâ ve becerisi ile dikkat çekerek 1737’de sadaret mektupçuluğuna getirildi. 1739’da Reisülküttâb Mustafa Efendi başkanlığında Rusya ile görüşmelerde bulunmak için Avusturya’ya gönderildi.
Rabguzi
Tarih: 11 Aralık 2011 | Bölüm: R | Yorumlar: Yorum yok.
Asıl adı Burhânüddînoğlu Nâsırüddîn olan yazar, “Ribât-ı Oğuz” adı verilen ve nerede olduğu kesinlik kazanmayan bir yerden olduğu ve burada kadılıkta bulunduğu için Rabgûzî mahlasını almıştır. Ancak eserinin girişinde yaptığı açıklamalardan anlaşıldığına göre “arayanların kendisini kolayca bulması, işitenlerin de çabuk tanıması için” bu mahlası kullanmıştır. Rabgûzî’nin peygamberlerin hayat hikâyeleri ile menkıbelerini anlatan kıssalardan oluşan Kısâsu’l-enbiyâ isimli mensur bir eseri bulunmaktadır.
Yazar, eserini aslen Moğol olduğu hâlde Müslümanlığı kabul edip onun gereklerini elinden geldiği kadar yerine getirmeye çalışan Emîrü’l-eccel Nâsırüddîn Tok Buğa’nın emriyle 710/1311 tarihinde yazmıştır. Kısâsıt’l-enbiyâ’yı yazmak için aynı isimli ve konulu daha önce yazılmış eserlerden istifâde eden Rabgûzî’nin çok iyi Arapça bildiği, Kur’an, tefsir, hadis gibi İslâmî ilimlere vakıf olduğu anlaşılmaktadır.