Avnî / Fatih Sultan Mehmet
Tarih: 13 Mayıs 2013 | Bölüm: A | Yorumlar: Yorum yok.
Avnî mahlasıyla şiirler söyleyen Fâtih Sultan Mehmed, II. Murad’ın ikinci oğlu olup 30 Mart 1432 Pazar günü Edirne’de doğdu. II. Murad, Fâtih’in yetiştirilmesine büyük önem vermiş, devrin en meşhur bilginlerinden Molla Gürânî, Molla Hüsrev, Akşemseddîn, Molla Hayreddîn, Hoca Yusuf, Sinan Paşa, Bursalı Ahmed Paşa ve Hasan Çelebi ‘den dersler aldırmıştır. Ayrıca Bizanslı ve İtalyan hocalardan da dersler alarak her konuda yüksek bir kültürle yetişen Fâtih, Arapça, Farsça, Yunanca, Latince, Slavca ve İbraniceyi; ayrıca Uygur harflerini ve lehçesini öğrendi. 11 yaşında iken 847/1443’te Manisa’ya vali oldu.
Bir yıl sonra babasının tahttan çekilme isteği doğrultusunda İstanbul’a gelerek henüz 12 yaşında iken tahta oturdu.Ancak devlet aleyhine iç ve dış gelişmeler görülünce babası II. Murad, iki yıl aradan sonra tekrar tahta geçerek idareyi ele aldı. ;55/1451’de babasının ölümü üzerine ikinci defa tahta geçti. 857/1453 yılında istanbul’un fethini gerçekleştirdi. Bundan sonra kendisinden “Fâtih” diye bahsetmeye başlandı. İstanbul’un alınmasından sonra birçok yeni fetih gerçekleştiren Fâtih rivayete göre; bir Yahudi dönmesi olan özel doktoru Yakup Paşa tarardan zehirlenerek öldürülmüştür (886/1481).
Fâtih’in edebî kişiliği incelendiğinde, onun iyi bir şair olduğu görülür. Şiirlinde söylemek istediklerini açık ifadelerle dile getirmiştir. Kullandığı edebî sanatlar ve üslûbu bakımından iki üstadı olduğu görülmektedir. Bunlardan biri Şey-‘«diğeri Ahmed Paşa’dır. Divanında bir hükümdar edasını sürekli hatırlatan şair, aynı zamanda kendini duygulan, sevinçleri, üzüntüleri ile sıradan bir insan olarak sergiler. Devlet idaresinde oldukça sert bir mizaç sergileyen hükümdarın şiirlerinden, onun aynı zamanda son derece de hassas bir ruha sahip güçlü bir şair olduğu anlaşılıyor.
Ahmet Paşa
Tarih: 10 Ocak 2012 | Bölüm: A | Yorumlar: Yorum yok.
Fâtih döneminde vücut bulan kültürel ve sosyal gelişmelerle beslenerek kendine mahsus özellikleriyle ilk klâsik hüviyetini kazanmış şair Ahmed Paşa’dır. Sultan II. Murad’ın kazaskerlerinden Veliyüddîn Efendi’nin oğludur. Tahsilini tamamladıktan sonra müderris olarak Bursa Muradiye Medresesi’ne atandı, ardından Molla Hüsrev’in yerine 1451’de Edirne’ye gönderildi.
Fâtih’in tahta geçmesinden sonra önce kazasker, sonra da ona musahip ve müderris oldu. Kısa zamanda vezirlik rütbesine ulaştı. İstanbul’un fethi sırasında padişahın Ahmed Paşa‘yı gerek askerin maneviyatını yükseltmesi, gerekse her konuda kılı kırk yaran bir kişiliğe sahip olması sebebiyle hemen hiç yanından ayırmadığı görülür. Kendisine bu devrede “Sipâhî Müftüsü” dendiği bilinmektedir. Padişaha olan aşırı yakınlığı bazı hasımlarının kıskançlığını celbetmiş olmalı ki, bir zaman sonra bazı dedikodular üzerine onun gazabına uğradı ve tutuklanarak sarayın kapıcılar odasına hapsedildi.
Kısa bir zaman sonra padişaha hitaben yazdığı meşhur “Kerem Kasidesi“ni göndererek, kendini affettirdiyse de bir daha saraya giremedi. Affedilerek Bursa’ya gönderilen paşa, önce Orhan Gazi ve Muradiye medreseleri mütevelliliğine getirildi. Daha sonra Sultanönü, Tire ve Ankara sancakbeyliklerine atandı. II. Bâyezîd zamanında yeniden sarayın iltifatını kazanarak Bursa sancak beyliğine atanmıştır. 1497 tarihinde Bursa’da ölmüştür.
Zamanının “şuarâ-yı Rûm“u olarak adlandırılan Ahmed Paşa’nın Bursa’da evi edebî toplantı yeri hâline gelmiş, birçok şair onun evinde toplanmış; birbirlerine şiirlerini okumuşlardır. Bunlar arasında Harîrî, Resmî, Mîrî, Çağşırcı eyhî gibi şairler sayılabilir. Ahmed Paşa’nın ünü daha sağlığında Osmanlı sınırlını aşarak şark Türkleri arasına kadar ulaşmıştır. Şekil güzelliğini ahenk ve arı şiirde her şeyden üstün tutan üslûbu temiz, zevki asil bir sanatkâr olan Ahmet Paşa’ya hayâli dar, duygusu noksan bir şair denilemez.
Ahmedi
Tarih: 25 Aralık 2011 | Bölüm: A | Yorumlar: Yorum yok.
Bu dönemde yetişen en önemli şairlerden biridir. Muhtemelen 735/1334-35 yılında doğmuştur. Asıl adı İbrahim, lakabı Tâceddîn, babasının adı Hızır’dır. Hayatı hakkındaki bilgiler yetersiz ve tutarsızdır. Kaynaklar Ahmedî’nin Germiyanlı veya Sivaslı olduğuna dair iki rivayeti tekrar ederler. Tunca Kortantamcr ise onun Amasya’da doğmasının akla daha yatkın olduğunu belirtir. İlk öğrenimini nerede ve nasıl yaptığı da kesin olarak bilinmemektedir. Ancak kaynaklar bilgisini artırmak için Mısır’a gittiği ve orada Şeyh Ekmeleddîn’in öğrencisi olduğu görüşünde birleşirler.
Ahmedî dinî ilimlerle birlikte tıp, astronomi, geometri gibi ilimleri de öğrenmiştir. Ahmedî, Mısır’dan tekrar Anadolu’ya dönünce bir ara Aydınoğullarf ndan Ayaş Beğ’e intisap etmiş, sonra Germiyan Beği Süleyman Şah’ın hocası ve müşaviri olmuş, daha sonra ise; Osmanlı hükümdarı Yıldırım Bâyezîd’in hizmetinde bulunmuş, onun mağlubiyeti üzerine Timur‘un yanında kalmıştır. Sonra Şehzade Emir Süleyman ile Edirne sarayında bulunmuş, ardından Sultan Çelebi Mehmed’e intisap etmiş ve seksen yaşlarında Amasya’da ölmüştür.
Mirkatü’l-edeb Aydınoğullan’ndan İsa Bey’in oğlu Hamza Bey için yazılmış Arapça-Farsça manzum bir lügattir. Bu eseri ilk önce Nihat Çetin tanıtmıştır. Sonra Ali Alparslan eserin başka bir nüshasını tespit ederek onu tanıtmış ve isminin Mirkat-i Edeb olması gerektiğini savunmuştur (“Ahmedî’nin Yeni Bulunan Bir Eseri Mirkat-i Edeb”, TDED, c. X, İstanbul 1960, s. 35-40). Ali Alparslan’ın tanıttığı 957 tarihinde istinsah edilmiş nüsha, mukaddime ve iki esas bölüme ayrılmakta olup, baştan sona manzumdur. Mukaddime kısmı 33 beyittir.
Eserin birinci bölümü 77 sayfalık Arapça-Farsça lügat kısmı olup irili ufaklı 45 adet kıt’aya ayrılmıştır. Ahmedî bu kıt’alann birçoğunun sonunda kendini, eserini ve bilgiyi öven sözler söylemiştir. Eserin ikinci bölümü ise; 15 sayfa olup 27 küçük kısımdan ibarettir. Ahmedî burada kısaca sarf ve nahiv kaidelerinden, burçlardan ve onlara tekabül eden sayılardan, peygamberlerden, Aşere-i Mübeş-şere’den ve diğer konulardan bahsetmiştir. Eser 6 beyitlik bir hatime ile biter.
Mîzânu’l-edeb ve Mi’yârü’l-edeb’den birincisi Arapçanın sarfına, ikicisi ise nahvine dair Farsça olarak nazmedilmiş kasidelerdir. Bedâyi’u’s-sihr fî-Sanâyi’i’ş-şi’r adlı eser, Farsça mensur bir risale olup Reşîdüddîn Vatvât’m (ö. 573/1177-78) Hadâ’iku’s-sihr adlı eserinin, edebî sanatlara ait açıklamalarının özetlenip Farsça örnekleri arttırılarak meydana getirilmiştir. Risalenin tek nüshası, Konya Mevlânâ Müzesi’nde bulunan bir mecmuada yer almaktadır (nr. 2540/1, vr. lb-71a).
Aydın Menderes
Tarih: 24 Aralık 2011 | Bölüm: A | Yorumlar: Yorum yok.
Cumhuriyet Halk Partisi ve Demokrat Parti’de etkin siyasi hayatı bulunan ve 1961 darbesi sonunda asılarak idam edilen başbakan Adnan Menderes’in oğludur. Baba tarafından aslen Aydınlı bir Türk siyasetçidir. Büyük olasılıkla Aydınlı oldukları için, babası kendisine “Aydın” adını vermiştir. Belki de bu bir hayaldir, kim bilir?
Ankara Kolejini bitirdikten sonra yüksek ögrenimini Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde 1968 yılında tamamlamıştır. Serbest Ticaret ile uğraştı. V.(XVI.) Dönem Konya, XX.ve XXI. Dönem İstanbul Milletvekilidir.
Siyasete 1970 yılında Aydın’da Demokratik Partinin İl Başkanı olarak girdi. 1977 yılında Adalet Partisi Konya Milletvekili ve 1978 yılında aynı partinin Genel İdare Kurulu Üyesi oldu. 12 Eylül sonrasında 10 yıl siyasetten yasaklılar kapsamında yer aldı. 1993 yılında kurucusu olduğu Büyük Değişim Partisi Genel Başkanlığına seçildi. 1994 yılında bu partinin birleşmesiyle Demokrat Parti Genel Başkanı oldu.