Ünlem
Tarih: 17 Eylül 2011 | Bölüm: Sözcük Türleri | Yorumlar: Yorum yok.
Ünlemler, herhangi bir kelimeyle gramatik bir ilgi kurmayan ve daha çok duygulan açıklayan ve yansıma seslerden de oluşabilen kelime veya kelime gruplarıdır. Ünlemler, asıl ünlemler (ah, vah vb.) yanında seslenme ünlemleri (ey, hey vb.), sorma ünlemleri (hani, niçin vb.), gösterme ünlemleri (işte. daha vb.), cevap ünlemleri (evet, yok vb.) şeklinde sınıflandırılır.
Ünlemler, insanlığın kullandığı en ilkel sözcüklerdir. Bunların da edat ve bağlaçlar gibi belli bir anlamları yoktur. Öyleyken, tek başlarına kullanıldıklarında bile cümle değeri taşırlar. Ama çoğunlukla, kendilerini açıklayan bir cümlenin başında ya da sonunda yer alarak söz konusu cümleye belli bir duygu anlamı katarlar.
Ünlem türündeki sözcüklerle, genellikle, belli durumlar karşısında gösterdiğimiz anlık tepkilerimizi dile getiririz: “Şaşırma, korkma, uyarı, sevinme, üzülme, istemeye istemeye kabul etme, bıkkınlık, rahatlama, isteklendirme, aşırı beğenme, aşırı beğenmeme, onaylama, sesleniş, ayıplama, alay, küçümseme, özlem, anımsama, acıma, yakınma” yalnızca ünlem kullanarak dile getirebileceğimiz anlamların bazılarıdır.
Ünlemleri ses ve sözcük halinde olmak üzere iki grupta inceleyebiliriz :
Edat – İlgeç
Tarih: 17 Eylül 2011 | Bölüm: Sözcük Türleri | Yorumlar: 4 Yorum var.
Edatlar kendi başlarına anlamları olmayan görevli kelimelerdendir. Bu kelimeler diğer kelimelerle, özellikle isimlerle grup kurarak (adam gibi, kuş kadar) anlam ilişkisi oluştururlar. Kelimelerin edatlara bağlanması bazen eksiz bazen de eklidir. Deve kadar, kum gibi, çocuk için, deniz aşırı vb. örneklerde edat olan kelimeler yalın bir isim almışlardır.
Tek başına bir anlam taşımayan, ancak kendinden önceki sözcükle birlikte kullanıldığında belirli bir anlamı olan sözcüklerdir. Edatlar çekim eki alırsa adlaşırlar.
Bazı hallerde isimler edatlara yönelme durum ekiyle bağlanabilirler: “eve doğru, rüzgâra karşı, akşama dek…” Bazıları ise kendilerine ayrılma durum ekli isim ister: “pencereden dışarı, dersten sonra, işten dolayı…” Zamirler de edatlara ilgi durum ekiyle bağlanırlar: “benim gibi, senin için, bizim ile…”
Türkçede en çok kullanılan edatlardan bazıları, aşağıda gösterilmiştir.
Gibi: Benzetme ilgisiyle ismi nitelerse sıfat öbeği, fiili nitelerse zarf öbeği kurar.
* Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendi. (sıfat)
* Dev gibi dalgalar sahile vuruyordu. (sıfat)
* Yüzün bir kır çiçeği gibi usulca söner. (zarf)
* Dolu bir kadeh gibi kırılıyorum avuçlarında.(zarf)
* Sen de onun gibi düşünüyorsun (karşılaştırma)
* Annem gibi dolma yapan dünyada bulamazsın (k.)
* Yataktan kalktığı gibi dışarı fırladı.(hemen,o anda)
* Haberi aldığı gibi yola çıktı.(hemen,o anda)
* Ben ona insan gibi davrandım.( yakışır biçimde)
* Birbirinizle adam gibi konuşun.( yakışır biçimde)
* Saat üç gibi yanına gelirim. (dolayında)
* Final maçı akşam sekiz gibi başlar ( dolayında)
* Bugün yağmur yağacak gibi (tahmin)
* Galatasaray bu maçı alacak gibi (tahmin)
* Bir an onu sever gibi oldum (yaklaşma)
* O sırada güneş çıkar gibi oldu. (yaklaşma)
Fiil – Eylem
Tarih: 17 Eylül 2011 | Bölüm: Sözcük Türleri | Yorumlar: 2 Yorum var.
Her dilde var olan ve büyük bir grubu oluşturan fiiller biçim bilgisinin merkezinde yer alır. Birçok biçim bilgisel özellik fiiller sayesinde ortaya çıkar. İsim çekiminde durum eklerinin fiillere bağlandığını burada hatırlayalım. Bir oluşu, bir durumu veya bir kılışı kip ve kişiye bağlayarak anlatan sözcüklere fiil denir.
Fiiller, kalıcı kavram ya da varlıkları karşılamaz. Bunlar hareketleri, oluşları, durumları karşılar. Mastar halinde bir hareketin adı olurlar: “yürümek, olmak, düşünmek vs.”
Geleneksel çalışmalarda fiiller neredeyse birbirine çok yakın tanımlamalarla verilir. Bu çalışmalarda fiiller kısaca hareketi (kılış, oluş, durum) karşılayan kelimeler olarak tanımlanır. Böyle bir tanımda daha çok fiillerin anlamsal yönü ön plana çıkmaktadır. Bu tanımlamaları esas aldığımızda hareket ifadesi taşıyan saldırı sözcüğünü, durum ifadesi taşıyan hastalık sözcüğünü fiil saymak gerekecektir. Fakat bu kelimelerin ikisi de fiil değildir. Bu tür yanlış anlamaları önlemek için fiilin dil bilgisel özelliklerini de dikkate almak gerekmektedir.
Fiillerin en kayda değer dil bilgisel özelliği kip ve kişi ekleriyle çekimlenmesidir. Bu çekimlenmede özneyle yüklem arasında sayı bakımından bir uyum vardır. Bunun yanında fiiller özne, nesne, tümleç gibi unsurları da zorunlu olarak ister.
Pratik olarak ismi fiilden ayırmak için “-me, -ma” olumsuzluk ekini ya da “-mak ,-mek” mastar ekini kullanırız.Eğer bir kelimenin sonuna “-ma ,-me” olumsuzluk ekini ya da “-mak ,-mek” mastar ekini getirebiliyorsak o kelime fiil demektir. Getiremiyorsak o kelime isim soylu bir kelimedir.
Zarf – Belirteç
Tarih: 17 Eylül 2011 | Bölüm: Sözcük Türleri | Yorumlar: 34 Yorum var.
Zarflar bazı açılardan sıfatlara benzer. Bir kelimenin zarf olduğunu, tıpkı sıfatlar gibi, söz dizimi yardımıyla anlarız. Zarfların söz dizimindeki yeri dikkate alındığında zarfların genellikle fiilleri niteledikleri görülür. Zarf, fiillerle birlikte bir sıfatı ve kendi cinsinden bir sözcüğü de niteleyebilir. Zarfların cümledeki yerleri tahmin edilebilir. Sıfatlar gibi derecelendirme yaparlar. Teklik ve çokluk şekilleri yoktur. Fiiller gibi çekime girmezler.
İsimlerin varlıkları ya da kavramları karşıladığını, fiillerin ise hareketleri, oluşları karşıladığını belirtmiştik. Varlıkların nasıl belli nitelikleri varsa, fiillerin de belli nitelikleri vardır. İsmin niteliğini bildiren sözcüklere sıfat demiştik. Fiillerin niteliğini bildiren sözcüklere de zarf diyoruz.
“Güzel bir evde oturmak istiyorum.” cümlesinde “güzel” sözcüğü “ev” isminin niteliğini bildiriyor, onun nasıl olduğunu açıklıyor. Öyle ise bu sözcük sıfat görevindedir. Aynı sözcük; “Bu ev uzaktan daha güzel görünüyordu.” cümlesinde “görünmek” fiilinin nasıl olduğunu bildiriyor. İşte bu durumda “güzel” sözü zarftır.
Kısaca zarflar fiillerle ilgili sözcüklerdir. Bunun dışında, sıfatın, adlaşmış sıfatın veya başka bir zarfın derecesini bildiren zarflar da vardır. Zarfları beş başlık altında aşağıda inceleyeceğiz: