Aşamalı Durum Bildiren Cümle Nedir?
Tarih: 11 Nisan 2020 | Bölüm: Dil-Anlatım | Yorumlar: Yorum yok.
Cümlede anlam konusu ile ilgili sorularda sıkça karşımıza çıkan “aşamalı durum” ifadesi, kelimenin anlamından da anlaşılacağı üzere bir işin kademeli bir şekilde gelişmesini ifade etmektedir. Bu gelişim olumlu veya olumsuz yönde olabilir. Yani bir iş, oluş veya durumun belli basamaklar hâlinde ilerlemesi veya gerilemesini karşılamaktadır.
Aşamalı durum bildiren cümlelerde genellikle “gitgide, gittikçe, gün geçtikçe, giderek, her geçen gün, zamanla, yavaş yavaş, günden güne” gibi ifadeler kullanılmaktadır. Bu kelimeler, cümlede ifade edilen olay veya durumun belirli bir süreç içerisindeki olumlu veya olumsuz yöndeki gelişimine vurgu yapmaktadır. Bu cümlelerde sonuca adım adım yaklaşıldığını ve bunun belirli bir süreç içerisinde meydana geleceği anlamı bulunmaktadır.
Bir hastanın iyileşmesinin belli bir sürece yayıldığını varsayalım. Doktor hastanın durumu için “Hasta her geçen gün daha iyiye gidiyor.” cümlesini kursun. Bu cümledeki “her geçen gün” ifadesi, hastanın her gün, bir önceki günden daha iyi bir duruma geldiğini ifade ediyor. Yani hasta bir anda iyileşmiyor, bu süreç kademeler hâlinde, belirli basamakları atlayarak ilerliyor. İşte bu türden bir anlam ifade eden cümlelerde “aşamalı durum bildirme” söz konusudur.
Ünsüz Yumuşamasına Aykırılık Nedir?
Tarih: 5 Nisan 2020 | Bölüm: Dil-Anlatım | Yorumlar: 3 Yorum var.
Türkçenin telaffuz kuralları gereği bir kelimenin sonundaki sert ünsüzler, ünlüyle başlayan bir ek aldığında genellikle yumuşama eğilimi gösterir. Bunun için kelime sonundaki “p, ç, t, k” sert ünsüzlerine, herhangi bir ünlü ile başlayan ek getirdiğimiz zaman bu sessizler yumuşayarak “b, c, d, ğ” harflerine dönüşür. Hem yazı dilinde hem de konuşma dilinde meydana gelen bu ses olayını Türkçede “ünsüz yumuşaması” olarak adlandırırız. Örneğin “çiçek” kelimesine “-e” yönelme hâl ekini getirdiğimizde “çiçeğ-e” olur, yani “-k” ünsüzü yumuşayarak “-ğ” ünsüzüne dönüşür.
Dilimizin ses bilgisi (fonetik) özellikleri, bazı istisnaları da içermektedir. Onlardan biri de ünsüz yumuşaması olması gereken bazı kelimelerde bu yumuşamanın gerçekleşmemesidir. Normalde kelimenin sonundaki sert sessize ünlü ile başlayan bir ek getirdiğimizde veya başla bir tarifle sözcüğün sonundaki sert ünsüz iki ünlü arasında kaldığında onun “b, c, d, ğ” ünsüzlerinden birine dönüşmesi gerekir. Fakat bazı kelimelerde bu gerçekleşmemektedir. Bu duruma “ünsüz yumuşamasına aykırılık” denilmektedir.
Türkçede dört durumda ünsüz yumuşaması gerçekleşmez. Şimdi sırayla bu durumları açıklayıp, örneklerle anlatmaya çalışalım:
1) Yabancı Kelimelerde Ünsüz Yumuşaması Olmaz:
Dilimize yabancı dillerden girmiş olan kelimelerin sonunda bulunan sert ünsüzlere, ünlü ile başlayan bir ek getirdiğimizde bu ünsüzlerde genellikle yumuşama görülmez.
Dönüşlülük Zamiri
Tarih: 5 Ocak 2020 | Bölüm: Dil-Anlatım | Yorumlar: 1 Yorum var.
Bir kişi zamiri türü olmasına rağmen, bazen ayrı bir zamir çeşidi gibi kabul edilen ve son zamanlarda sorularda sıklıkla karşımıza çıkan dönüşlülük zamiri, genellikle dilimizde şahıs zamirlerinin anlamını güçlendirmek için kullanılmaktadır. Bilindiği gibi isimlerin yerini tutan kelimeler olan zamirlerin, sözcük hâlinde dört türü bulunmaktadır. Bazı kaynaklarda beşinci tür olarak dönüşlülük zamiri kabul edilmektedir. Aslında dönüşlülük zamiri, Türkçedeki şahıs zamirlerinden biridir. Şimdi dönüşlülük zamirinin özelliklerini ve kullanımını örneklerle anlatmaya çalışalım.
Türkçede temel olarak altı tane şahıs (kişi) zamiri bulunmaktadır. Bunlar “ben, sen, o, biz, siz, onlar” kelimeleridir. Bu kelimeler cümlede bir insan isminin yerini tutmak için kullanılırlar. “O son sınavlarda notlarını yükseltti.” cümlesinde “o” kelimesi bir ismin yerini tutmuştur ve kişi zamiri görevinde kullanılmıştır. Bu cümleyi bazen “Kendisi son sınavlarda notlarını yükseltti.” şeklinde kullanabiliriz. İşte bu örnekteki gibi bazı şahıs zamirlerinin yerine veya onları pekiştirmek amacıyla onlarla birlikte kullanılabilen “kendi” kelimesi, Türkçede dönüşlülük zamiri olarak adlandırılmaktadır.
Dilimizde sadece bir tane dönüşlülük zamiri vardır, o da “kendi” kelimesidir. Bu kelime cümlede kullanılırken iyelik veya hâl ekleri gibi çekim eklerini alabilir. Sadece “kendi” sözcüğü dönüşlülük zamiri olabildiği için cümlede bulmak çok kolaydır. Bir cümlede “kendi” sözcüğünü gördüğümüz zaman hemen onun dönüşlülük zamiri olduğunu söyleyebiliriz. Bu kelimenin kullanımı Orhun Yazıtları‘na kadar gitmektedir. Kül Tigin Abidesi’nde geçen “Oğuz budun kentü budunum erti.” (Oğuz milleti, kendi milletim idi.) cümlesindeki “kentü” kelimesi, bugünkü “kendi” kelimesinin eski şeklidir.
Metinlerde Bakış Açısı
Tarih: 4 Kasım 2019 | Bölüm: Dil-Anlatım | Yorumlar: Yorum yok.
Edebi metinlerde, eserin başından sonuna kadar yazarın takındığı bir bakış açısı bulunmaktadır. Bu bakış açısı, yazarın olayları ele alışı, konuyu işleme tarzı ile doğrudan alakalıdır. Yazar, başından geçen bir olayı mı, yoksa bir başkasının hayatına ait ayrıntıları mı işlemektedir? Kahramanların içinde yazar bizzat bulunmakta mıdır, yoksa tanık olduğu olayları mı anlatmaktadır? Bu soruların cevabı olacak nitelikte, yazarın olayları okuyucuya aktarırken bazı bakış açılarından yararlandığını söyleyebiliriz.
Edebiyatta kabul görmüş dört farklı bakış açısı bulunmaktadır. Bunların farklı kaynaklarda farklı isimleri bulunduğu için, her başlığın farklı şekillerde isimlendirildiğini de görmeniz mümkündür. Bununla birlikte edebiyatımızda en çok kullanılan iki bakış açısı, ilahi bakış açısı ve kahraman bakış açısıdır. Bunlar hikaye ve romanlarda yazarların genellikle tercih ettikleri anlatım özelliği olarak karşımıza çıkmaktadır. Yukarıdaki görselde belirtilmeyen “çoğulcu bakış açısı” bazı kaynaklarda gösterilmemektedir. Bu nedenle bazı kaynakların metinlerdeki bakış açılarını üç başlık altında incelediklerini görebilirsiniz. Şimdi sırayla tüm bakış açılarını, örneklerle açıklamaya çalışalım:
Kahraman bakış açısında, yazar bizzat olayın kahramanlarından biridir. Olaylar yazarın başından geçer ve yazar olayların merkezindedir. Bu anlatım türünde birinci ağızdan anlatım kullanılır, yani yazar başından geçen olayları anlatır. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, yazarın kendi bilgi ve becerileriyle sınırlı bir anlatımı olmasıdır. Yani yazar sadece gördüklerini, duyduklarını, yaşadıklarını, kendi duygu ve düşüncelerini anlatabilir. İlahi bakış açısında ise bunun ötesine gidilerek, olayın tüm kahramanlarının iç dünyaları, niyetleri, sezgileri, hatta iç sesleri görülür, duyulur. Bu bakış açısında zaman ve mekân sınırsızdır ve yazarın insan bilgi ve becerisinin ötesinde bir sezgi yeteneği vardır. Ayrıca ilahi bakış açısında üçüncü ağızdan anlatım kullanılır, yani yazar olayları dış dünyadan izleyen bir kişidir.