Yabancı Özel Adlara ve Kısaltmalara Getirilen Eklerin Yazımı
Tarih: 17 Haziran 2020 | Bölüm: Dil-Anlatım | Yorumlar: Yorum yok.
Bilindiği üzere yabancı dillerdeki özel adlardan Türk alfabesine aykırılık teşkil etmeyenler, ait oldukları dildeki gibi yazılırlar. Latin alfabesini kullanan dillerdeki tüm özel adlar, özgün hâliyle dilimizde kullanılır. Bununla birlikte Yunanca, Rusça veya Japonca gibi alfabe yakınlığımız bulunmayan dillerdeki özel adlar da Türkçenin ses karşılıkları kullanılarak gösterilir. Bu kurallar bazı istisnaları barındırmakla birlikte, genel olarak bu şekildedir.
Türkçe bir metinde yabancı bir özel ad, ait olduğu dildeki şekliyle yazıldığı durumda, bu kelimeye getirilen eklerin yazımı nasıl olmalıdır? Bu soru ile ilgili kafa karıştıran bir bilgi kirliliği var. Bu kelimelere ek getirirken kesinlikle unutmamamız gereken bir husus var ki, o kelimelerin yazılışı konusunda nasıl ait oldukları dildeki şekli esas alınıyorsa, okunuşu konusunda da özgün şekline sadık kalınmalıdır. Yani bir kelime ait olduğu dilde nasıl okunuyorsa, Türkçe bir metin içinde de o şekilde okunmalı, gelen ekler de bu okunuş üzerinden getirilmelidir.
Öncelikle kuralımızı net olarak oturtalım: “Yabancı dillerden alınan özel adlar, ait oldukları dildeki söylenişlerine göre okunur ve bu okunuşlarına göre ekler alırlar.” Bir örnekle açıklamak gerekirse, “Los Angeles” adı İngilizce söylenişi ile “Los Encılıs” şeklinde okunur. Bu yabancı isme bir ek getirmek istersek, söylenişi esas alınarak ek getirmemiz gerekir. “Ağustos ayında Los Angeles’a bir iş seyahati yapacağım.” cümlesinde olduğu gibi okunuşu üzerinden ek getirmek gerekmektedir.
Düşüncenin / Anlatımın Akışını Bozan Cümle
Tarih: 9 Haziran 2020 | Bölüm: Dil-Anlatım | Yorumlar: 1 Yorum var.
Paragraflar da tıpkı bir metin gibi kendi içerisinde bir anlam bütünlüğü taşımalıdır. Her paragrafın tıpkı bir hikâye gibi giriş, gelişme ve sonuç bölümü olur. Bir paragrafın ana düşüncesiyle ilgisi bulunmayan, anlam bütünlüğüne aykırı olan bir cümlenin paragrafta yeri yoktur. Bunun için sorularda sıkça karşımıza çıkan düşüncenin akışını bozan cümleleri, paragrafın anlam bütünlüğünü bozan cümleyi bularak belirlemek mümkündür.
Düşüncenin akışını veya paragrafın anlam bütünlüğünü bozan cümleyi bulmamız gereken bu tür sorularda genellikle düşünce yazılarından ele alınmış bir paragraf verilir. Bu paragrafta genellikle bir kavram, yer, varlık veya düşünce hakkında bilgiler ve görüşler sıralanır. Art arda gelen cümlelerin arasında konuyla hiç ilgisi bulunmayan, paragrafın anlam bütünlüğüyle örtüşmeyen bir cümle konulur. Paragrafı anlayarak okuyan herkes, bu cümlenin gereksiz olduğunu ve anlatımın akışına ters düştüğünü anlar.
Bu tür soruları çözerken, paragrafı bir konuşmacı karşımızda bize bir konuşma yapıyor gibi düşünerek okumalıyız. Bu okuma sırasında cümleler arasında mantıklı ve gerekli olmayan bir geçiş gördüğümüzde burada durmalı ve o cümlenin düşüncenin akışını bozup bozmadığına bakmalıyız. Eğer “Şimdi bu bilgiyi vermenin, bunu anlatmanın, böyle bir konuya geçiş yapmanın ne gereği vardı?” şeklinde bir sorun beliriyorsa kafamızda, o cümlenin anlatımın akışını ve anlam bütünlüğünü bozduğunu söyleyebiliriz.
Gizli Özne Nedir?
Tarih: 30 Mayıs 2020 | Bölüm: Dil-Anlatım | Yorumlar: Yorum yok.
Türkçede öznenin dört türünden biri olan gizli özne, cümlenin ögeleri bulunurken cümlede bulunmayan fakat okuyucu tarafından var olduğu kabul edilen bir ögedir. Aslında bu Türkçenin isim ve fiil çekiminin dilimize kazandırmış olduğu bir özelliktir. Yüklemde bulunan şahıs veya iyelik ekleri, işin kim tarafından yapıldığını veya varlığın kime ait olduğunu gösterdiği için bu cümlelerde çoğunlukla özne kullanmak gereksiz kabul edilir. Bu tür cümlelerde var olduğu kabul edilen özne türü, gizli öznedir.
Gizli özne, bazı kaynaklar tarafından öznenin bir türü olarak kabul edilmez. “Özne nasıl bulunur?” başlıklı yazımızda kaleme aldığımız üzere, öznenin gerçek özne, sözde özne ve örtülü özne olmak üzere başlıca üç çeşidi bulunur. Bununla birlikte, cümlenin yüklemine bakarak işin kim tarafından yapıldığını açıkça anladığımız fakat cümlede yazılmamış olan gizli özne de öznenin dördüncü türü olarak kabul edilmelidir. Tanımlayacak olursak, “cümledeki iş, oluş, hareket veya durumun kim veya kimler tarafından yapıldığı yüklemdeki şahıs eklerine bakılarak anlaşılan ve cümlede yazılmayan öge çeşidine” gizli özne denir.
Cümlede sözcük durumunda bulunmayan gizli özneler, genellikle Türkçedeki “ben, sen, o, biz, siz, onlar” kişi zamirleriyle ifade edilirler. Örneğin “Bu kitabı yeni aldım.” cümlesinin ögeleri “belirtili nesne – zarf tümleci – yüklem” şeklindedir. Görüldüğü üzere bu cümlede temel ögelerden biri olan özne sözcük hâlinde bulunmamaktadır. Şimdi özneyi bulmak için yükleme işin kim tarafından yapıldığını soralım: “Bu kitabı kim aldı?” Bu soruya “ben” şeklinde cevap verebiliriz. Çünkü işin kim tarafından yapıldığını, bir çekimli fiil olan “aldım” yüklemindeki şahıs ekine bakarak anlayabiliriz. İşte bu “ben” kelimesi gizli özne olarak kabul edilir.
Deneme ve Sohbet (Söyleşi) Arasındaki Farklar
Tarih: 24 Mayıs 2020 | Bölüm: Dil-Anlatım | Yorumlar: 1 Yorum var.
Edebi türler arasında bazı benzerlikler ve farklılıklar olabilir. Deneme ve söyleşi türünün de ilk bakışta birbirine çok benzediğini düşünebiliriz. Okuduğumuz bir metnin veya paragrafın deneme mi yoksa sohbet türüne mi ait olduğunu anlamak bazen küçük farklılıkları görmeyi gerektirebilir. Bu nedenle sorularda sıklıkla karşımıza çıkarılan bu konuyu, bu yazıda sizler için açıklamaya çalışacağız.
Öncelikle sohbet ve söyleşinin aynı anlama geldiğini bilmeniz gerekiyor. Yani edebiyatımızdaki sohbet türünün diğer adı söyleşidir. Şimdi sırayla söyleşinin ve denemenin tanımlarını yaparak başlayalım. Söyleşi, “bir bilim veya sanat konusunu, konuşmayı andıran biçimde inceleyerek anlatan edebiyat türü” olarak tanımlanır. Bu edebiyat türü hakkında daha ayrıntılı bilgiyi “Söyleşi” sayfamızdan alabilirsiniz. Deneme ise “herhangi bir konuda yeni ve kişisel görüşlerle bezenmiş bir anlatım içinde sunulan düzyazı türü” olarak tanımlanmaktadır. Bu edebi tür hakkında daha ayrıntılı bilgiyi “Deneme” sayfamızdan alabilirsiniz.
Yukarıdaki tanımlara bakıldığında iki edebi türün de günlük hayattan birçok konu üzerine yazılabileceği, samimi ve yalın bir dilin kullanıldığı ve kişisel düşüncelerin ifade edildiği görülebilir. Bu benzerlikler nedeniyle bir soruyu okuduğumuzda, onun öznel düşünceler içermesi, içten bir üslup ile kaleme alınması veya konusunun günlük hayatın içinden olması “Bu metnin türü deneme mi, söyleşi midir?” sorusunun cevabını bulmamızı sağlayamaz. O hâlde dikkat edeceğimiz noktalar nelerdir? Hemen sıralayalım.